Pentagon’un gizli ajandası
Türkiye’nin güney sınırlarında yaşanan kaos ve hareketlilik giderek daha anlaşılır hale geliyor. DEAŞ, PYD, Suriye rejimi ve ABD arasındaki görünen çatışma ve mücadelenin son günlerde ortak harekete...
Türkiye’nin güney sınırlarında yaşanan kaos ve hareketlilik giderek daha anlaşılır hale geliyor. DEAŞ, PYD, Suriye rejimi ve ABD arasındaki görünen çatışma ve mücadelenin son günlerde ortak harekete dönüştüğü görülüyor. DEAŞ ile PYD arasındaki Kobani ve Tel Abyad’da yaşanan alışveriş -al gülüm ver gülüm oyunu- son olarak Münbiç üzerinde rejim güçleri ile PYD arasında gerçekleşti.
Suriye’nin kuzeyindeki tablonun karmaşıklığı giderek azalırken; bu bölgedeki güçlerin tüm hamlelerini aslında Türkiye’ye karşı planladıkları da anlaşılıyor. Suriye’nin bölünmesi olarak görülen iç savaş süreci esasında Türkiye’nin kuşatılması odaklı yıllardır devam eden bir hareketlilik. Sahadaki tüm hareketlerin merkezinde Türkiye var; birbirine karşı görünen aktörler de yine açık ya da örtülü bir şekilde Türkiye’ye karşı ortak davranıyor.
Ankara, bu gerçeği Fırat Kalkanı ile birlikte daha iyi fark etti. El Bab’ı kuşatma altına aldığımızda ABD, PYD ile birlikte karşı harekete geçerek “Fırat’ın gazabı” operasyonunu başlattı. Ama sonra sözde kuşatma altındaki Rakka’daki 700 DEAŞ militanının El Bab’a geçişini de ABD sağladı. Amaç, Türkiye’ye karşı El Bab’daki DEAŞ direnişini artırmaktı. El Bab operasyonunu başarıyla tamamlanınca Ankara, yeni hedefini “Münbiç’i PYD’den temizlemek” olarak açıkladı. Tabii tam da bu esnada bu kez Şam rejimiyle PYD arasında (ABD ve Rusya’nın gözetiminde) yapılan ortak bir manevrayla Münbiç’in yönetimi Suriye ordusuna devredildi.