Bu iş sabır ister
Kıvrım kıvrım yoldur insan meçhule uzanan. Başkalarının bilemediğini bilsin diye yaratılmıştır çünkü o. Uzak menzillere gitsin, ahireti dünyada öğrensin diye yaratılmıştır....
Kıvrım kıvrım yoldur insan meçhule uzanan. Başkalarının bilemediğini bilsin diye yaratılmıştır çünkü o. Uzak menzillere gitsin, ahireti dünyada öğrensin diye yaratılmıştır. Geldiği yeri bellemenin okuludur dünya onun için. Belleğini orada açılacak bilgilerle dolduracaktır şimdiden. Sonra meyve verecektir bilgileri orada. Amelleşen, fiile dökülen bilgileri sümbüllenecektir, çiçek açacaktır deste deste. “Marifet” adına olan düşünceleri, tefekkürleri şekillenecekler her biri ayrı ayrı sürprizler olarak. Karşılayacaklar onu, hayretten donup kalmış vaziyette. Sevinç boğazında düğümlenmiş olarak bulacaklar insanı, cennet ortasında. Her şey hayat olacak, her şey canlanacak o gün, dünyada ölü görünen, cansız zannedilen.
İnsan da canlanacak, kendini hayatta sanan. Rüyadan uyanır gibi uyanacak yeni hayatta. Ölü olduğunu anlayacak o zaman dünyada. Kendini hayatta sandığına hayıflanacak, şaşıracak bir süre. Hayretle bakacak irade denilen şeye. İradeyle seçtiklerine hayretle bakacak. Aldanmışlığına yanacak. Teslimiyet eksikliğine ağlayacak. Dizginler elinde olan tarafından dizginlendiğini bilecek. Ona ayrı bir sevinecek insan. Ya dizginlenmeseydi cebri bir elle, hali nice olurdu bu zayıf insanın. Zaaflarının kurbanı insanın. Öz varlığının düşmanı insanın. Ve aldanan, ömür boyu yanılgılar anaforunda sürüklenen insanın.
Gizli hazineleri keşfe memurdur âdemoğlu. Esma adına, sıfatlar adına. Varlık gayesidir insanın bir yönüyle bu. Dua ve yalvarışla yakalayacaktır o varlık gayesini. Sonra da insan olacaktır hakiki manada. Toplum da insanlaşacaktır onunla. İnsan insanlık için yaşayacaktır toplumda. Ferd kendini feda edecektir. Bitirip tüketecektir kendi gibileri için kendini. Yüzünü hamurunun ununa bulayacaktır. Yüz yerde gezecektir tevazudan. Başı süreyya yıldızına değerken yapacaktır bunu. Galibiyetin, muvaffakiyetin doruğundayken kendini sinekten hakir görecektir.
Fedakârlıklarına lügatten başka kelime bulacaktır daima. Başka kelime: Vazife gibi, görev gibi. Vazife bilecek bunu o kendine. Sevecektir vazifesini. Ölesiye sevecektir. Melek kanatları okşayacaktır ruhunu. Melekleşen ruhunu okşayacaktır gördüğü vazife. Tatmin olacaktır. Boşlukları dolacaktır. Görev aşkından kurtulmasın diye yalvaracaktır Rabbine. Onu kendine ayna edene dua edecektir kulluk şuuruyla. Onu halife kılana şükredecektir gönül dolusu.
Nimet cinsinden şükredecektir elbette. Misyonunu eda ederek şükredecektir. Nefsine karşı verdiği kavganın bir mislini de dışa karşı verecektir. Nefsini kurtarmak istediği gibi isteyecektir başkalarının kurtuluşunu da. Cennete sevketmek için kullanacaktır gücünü insanlar üzerinde. Şefkatinden dolayı yapacaktır cihadını. İncittiğini öyle incitecek, sevdiğini öyle sevecektir hep. Dışta kalmasına razı olamayacaktır hiçbir insanın. İnsanlığın dışında kalmasını istemeyecektir hiçbir kimsenin. Gayretlerini bu duygu yönlendirecektir. Kafasını bu düşünce dolduracaktır. Cehenneme istekli olacaktır başkalarının cenneti için. Yoksa o cenneti de istemeyecektir. Zindan olacaktır ona cenneti bile. Büyümek isteyecektir, cehennemi doldursun da başkası girmesin diye. Şakaklarına düşen aklar bu düşüncenin dehşetinden. Dayanamaz hale gelmiştir ak saçları bu kadar düşünmeye. Beyin sancısı çekmek ne zordur, bilene bir sorulsa…