İcraatın içinden
Recep Tayyip Erdoğan, söylemlerinden, eylemlerinden, makamının gerektirdiği ciddiyetinden, vakarından, kimlik, kişilik ve şahsiyetinden zerre kadar ödün vermeden, bir bütün halinde kendini kabul ettirmiş olduğu halde...
Recep Tayyip Erdoğan, söylemlerinden, eylemlerinden, makamının gerektirdiği ciddiyetinden, vakarından, kimlik, kişilik ve şahsiyetinden zerre kadar ödün vermeden, bir bütün halinde kendini kabul ettirmiş olduğu halde Vatikan’a bir ziyaret gerçekleştirdi ve Papa’yla gayet seviyeli bir görüşme yaparak yurda döndü.
Basına aksedeniyle aksetmeyeniyle, siyasi bağlamda gayet verimli geçtiği belli olan görüşme onun adına da milletimiz adına da hayra dönüştü. Kudüs meselesinde, Siyonist cepheye karşı duran cephemiz, bir bakıma daha da tahkim edildi; Hristiyan dünyadan konuyla alakalı gelen desteklere, bu görüşmeyle gerçekleşen ve kendilerince önemli olan Vatikan referansıyla daha bir cesaret aşısı yapıldı.
Recep Tayyip Erdoğan, sadece bir devlet başkanı sıfatıyla karşılanmadı. Vatikan’da ya da buna ek İslam İşbirliği Teşkilatı dönem başkanı sıfatıyla da karşılanmadı. Protokolde dillendirilmese de İslam aleminin manevi lideri kabul edilerek karşılandı. Bu tür kabullenişin semereleri ise hemen değil mevsimi gelince elde edilir. Bekleyeceğiz ve de göreceğiz..
Mukayese için değil sadece hatırlatmak için söyleyeyim: Gülen de, üzerine hiç vazife olmadığı halde, Papa’yla görüşmek istedi. Araya, Papa’nın geri çeviremeyeceği aracılar koydu; dinler arası diyalog adı altında başlatılan bir ucube çalışmayı kendisine şefaatçi edindi, nihayet bütün istiskalleri de sineye çekerek Vatikan’a gitti ve Papa’yla görüşme muradına erdi.
Sonra da hepimizin yüzünü yere baktıracak rezil bir mektupla Papa’dan görev istedi; talebinin kabulü için el etek öptü. Başı ihtiras, ortası dalkavukluk, sonu hüsran olan bu görüşme ise hem onun adına hem de milletimiz adına hâlâ izini silemediğimiz bir şerre dönüştü; koskoca bir kitlenin onların emrine verilmesi sonucuyla da bütünüyle şerirlere hizmet etti.