Sahi ayrılan kim ben mi Gülen mi?
Her şeyden önce biz, doğru olduğuna inandığımız yolda bir yol arkadaşıydık. Doğru olduğuna inandığımız yolun kendine has kuralları, kendine özgü değerleri vardır. Cenab-ı...
Her şeyden önce biz, doğru olduğuna inandığımız yolda bir yol arkadaşıydık. Doğru olduğuna inandığımız yolun kendine has kuralları, kendine özgü değerleri vardır.
Cenab-ı Hakk’a karşı acizliğimizi şefaatçi edinerek O’nun sonsuz gücü ve kuvveti karşısında sonsuz hiçliğimizi idrake dayalı mutlak kulluk ile Rabbimizin sevgi ve muhabbetini kazanmak bu kurallardan biridir. Bunun bir tezahürü, farzları yapmak, büyük günahlardan kaçınmak, özellikle namazı tadil-i erkân ile vaktinde eda etmek ve sünnet-i seniyyeye sımsıkı sarılmaktır.
Yine Cenab-ı Hakk’a karşı fakirliğimizi ilan ile O’nun sonsuz Rahmetine iltica ve bu yolla Rahman ismine vuslata hak kazanmak da bir başka kuralımızdır. Bu yolun en kısa, en salim yol olduğuna itimadımız tamdır. Çünkü Rahman ismine ulaşmak tevhid-i teccileye mazhar olmak demektir. Tevhid-i tecelli, Cenab-ı Hakk’ın bütün esmasının tecellilerine Rahman isminin külli, umumi ve asli tecellisi vasıtasıyla mazhar olmanın adıdır. Ayette “O’na ister Allah diyerek dua edin, isterse Rahman diyerek dua edin. Hangisiyle dua ederseniz edin, bütün güzel isimler O’nundur” (İsra, 110) denilerek Rahman isminin bütün Esma-i Hüsna’yı toparlayıcı, cami bir isim olduğuna işaret edilmektedir. Bu kısa ve en geniş caddeye Rahmet yolu denilmesi de mümkündür. Bizim davetimizin merkezinde de Rahmet-i İlahi olduğu kuşkusuzdur. Çünkü:
“Şu hadsiz kainatı şenlendiren, bilmüşahade Rahmet’tir. Ve bu karanlıklı mevcudatı ışıklandıran, bilbedahe yine Rahmet’tir. Ve bu hadsiz ihtiyacat içinde yuvarlanan mahlukatı terbiye eden, bilbedahe yine Rahmet’tir. Ve bir ağacın bütün heyetiyle meyvesine müteveccih olduğu gibi, bütün kâinatı insana müteveccih eden ve her tarafta ona baktıran ve muavenetine koşturan, bibedahe Rahmet’tir. Ve bu hadsiz fezayı ve boş ve hali alemi dolduran, nurlandıran ve şenlendiren, bilmüşahade Rahmet’tir. Ve bu fani insanı ebede namzet eden ve ezeli ve ebedi bir Zat’a muhatap ve dost yapan, bilbedahe Rahmet’tir.”
Bir başka kuralımız da şefkatli olmaktır. Bütün kâinata mehd-i uhuvvet (kardeşlik beşiği) nazarıyla bakmak, ana şefkatini bürünerek her varlığa ve özellikle de hemcinsimiz olan insanlara şefkatli davranmak asla vazgeçemeyeceğimiz prensibimizdir. “Siz yerdekilere acıyın, merhamet edin ki göktekiler de size acıyıp merhamet etsin” hadisi ve Cenab-ı Hakk’ın merhametini dillendiren yüzlerce ayet, hadis ve kâinat simasında, arz simasında, insan simasında rahmetle ilgili bütün okuduklarımız bize bu dersi veriyor, şefkatli olmayı öğretiyor.
Nihayet bir başka kuralımız da tefekkür ehli olmaktır. Yani, afaki-enfüsi ilahi ayetleri, delilleri, burhanları düşünmek, bunların hikmetlerini anlama cehdini hiçbir zaman elden bırakmamak, aklımızı sürekli aktif halde tutarak taklitten tahkike yol vurup gitmek ve böylece Rabbimizin Hakim ismiyle vuslata ermek bizim yolumuzu çerçeveleyen önemli düsturdur. Peygamberimiz Efendimiz bazen bir saat tefekkürü bir sene ibadetten değerli görür. Kendisi de daim tefekkür içindedir. Gece namazlarında tefekkürle ilgili ayetleri okur, bu tefekkür onu gözyaşlarına boğardı.