Çağdaş Yeseviler ve vakıf insan
Yesevi hazretlerinin ilk mürşidi Arslan Bab'ın türbesinde uçuşan kırlangıçları selamlamış, Moğol hükümdarı Cengiz'in tarumar ettiği Harzemşahlar devletinin Otırar şehrini geziniyorduk....
Yesevi hazretlerinin ilk mürşidi Arslan Bab'ın türbesinde uçuşan kırlangıçları selamlamış, Moğol hükümdarı Cengiz'in tarumar ettiği Harzemşahlar devletinin Otırar şehrini geziniyorduk. Yürüdükçe uçsuz bucaksız Orta Asya ovalarına karışıyorduk. Bugüne hiçbir şey kalmamış, yağmalanmış, tarihten silinmiş bir şehrin son kalıntılarının ortasında, bir şeyler canlıydı hala. Bir nefesti bu.
Hoca Ahmed Yesevi'nin Anadolu'ya ve oradan batıya, Balkanlara dek hakikat ilminin yayılmasına öncülük bitmeyen bir fetih idi. Aşk denilen noktanın sonsuzluğu genişlemeye devam ediyordu. Gönül sultanlarının sözü Resulullah nefesiyle her dem yankılanmaya devam ediyordu.
***
Bozkırın ortasında kurulmuş Türk- Kazak Hoca Ahmed Yesevi üniversitesinin bir salonundaydık. Yesi'de. Bugünkü adıyla Türkistan'da. Türkiye'den Tika'nın önderliğinde çeşitli akademisyen, sanatçı, yazar çizerlerden oluşan 'Gönül kervanı'na binmiş gelmiştik.
Yesevi Üniversitesi öyle kurak bir coğrafyada yeşermiş bir filiz gibiydi. Sovyetler'in yıkılışından sonra her ne kadar bağımsızlık rüzgarları bu coğrafyada esmiş de olsa, gerek Rusya'nın gerek komşu Çin'in izleri epey canlıydı.