Dünyada her devir böyle son kuşlar uçar!
Her göçenin ardından hele ki usta bir sanatçıysa bir daha yeri doldurulmaz deriz. Elbette kimsenin yeri dolmaz. Tekrarı yok tecellilerin, hep biricik. Lakin toplumun ruhuna eserleriyle mana katmış, değer kazandırmış bir...
Her göçenin ardından hele ki usta bir sanatçıysa bir daha yeri doldurulmaz deriz. Elbette kimsenin yeri dolmaz. Tekrarı yok tecellilerin, hep biricik. Lakin toplumun ruhuna eserleriyle mana katmış, değer kazandırmış bir sanatçıysa bu biricikliğin içinde her muhatap kendine yer açmaya o göçüp gittikten sonra da devam ediyor.
Çünkü bir sanat eserini sevmek; bir resme, bir şiire, fotoğrafa nüfuz etmek bizi güzelleştiriyor, insanlaştırıyor.
“Rahman ve Rahim Olan adına sığınarak / Açtım iki elimi, kor gibi iki yaprak…” Diye başlamıştı bir şiirine geçtiğimiz gün göçen rahmetli Bahaettin Karakoç. Sanki ilk şiir. Her şeyin başlangıcı gibi bir ürperti bırakıyor okuyanda. Dünyanın ilk sözleri gibi. Ne kadar sade ama derin. Anlamlar iç içe geçtikçe derinlere çekiyor okuyanı.
Dünyaya bir şair gibi bakmayı bilmek için belli bir yetişkinlikte olmak gerektiğini sanırdım eskiden. Yıllar geçtikçe fark ettim ki, aksine, her şeye ilk kez bakan bir çocuk hayretinde saklı şairin marifeti. Ol şair ki, sanki tam da o saf hayretiyle kelimelerini kemâle erdiriyor dize dize.
***
Bugünün yaşantı kültüründe sık sık kaçmak, kopmak, başka şeye geçmek istiyor herkes. Her şey yığılıyor üst üste, hep yarım yamalak. Kendini veremeden almak istiyor bugünün insanı. Gönüllü olmaktan çok müşteri olmaya yakıştırıyor kendini.