Elbette evet... Hayır içinde!
Yurtiçi veya yurtdışında çeşitli vesilelerle konuşmaya davet edildiğimde hep aynı hassasiyeti gösteriyorum: Bir yazar olarak analitik, akademik, sosyolojik tahlillerden kaçmaya çalışıyorum. Türkiye gibi bir...
Yurtiçi veya yurtdışında çeşitli vesilelerle konuşmaya davet edildiğimde hep aynı hassasiyeti gösteriyorum: Bir yazar olarak analitik, akademik, sosyolojik tahlillerden kaçmaya çalışıyorum. Türkiye gibi bir ülkede olayları yorumlayıp adını koyana dek o olay bambaşka bir boyut alabiliyor ve siz sosyolojik tanımlamalarla o olayı anmaya başlayana dek o size bambaşka bir veçhesini göstermiş oluyor.
Bu dinamik yapı, bu değişken ruh, her şeyin iç içe ve birbirini dönüştürerek devam ettiği bu ülkede beni sabit tahliller yapmaktan ısrarla alıkoyuyor. Gelenek ve maneviyat üzerine, sanat ve güzellik üzerine, kültür ve eğitim politikalarımız üzerine konuşurken bile Allah tekrar etmez, her an bir şe'ndedir düsturuyla, anda açılan bir bakışı yeğliyorum.
Mesela bir konuşmamda gençler okumuyor diyorsam, bir başka konuşmamda yeri geliyor ve gençlerin aslında okuduğunu söyleyebiliyorum. Evet kitap okumuyor olsalar da birbirlerini okuyorlar ve bu anlamda son derece farkındalık geliştirmişler.
Bir konuşmamda evet özlemin eski tadı yok, sanal alemlerde birbirimizi devamlı izliyoruz, merak dahi etmiyoruz artık demişsem, bir başka konuşmamda özlemin ne olursa olsun hangi mecradan birbirimize ulaşmaya çalışırsak çalışalım kaç bin parçaya bölünürsek bölünelim mesafelerle açıklanamayan bir duygu olduğunu, kendi özünü merak etmekle ilgisi olduğunu ve dokunup bir olana dek özlemin gurbetin hiç bitmeyeceğini söyleyebiliyorum.