Elmalı’nın canları (1) Aktarmayı bile beceremiyoruz, hangi yaşantıyı dökeceğiz sanata?
On yıldır Antalya’nın Elmalı ilçesinde gerçekleştirilen Elmalı’nın canları sempozyumlarını altı yıldır takip ediyorum, dört yıldır katılıyorum. Başlangıçta...
On yıldır Antalya’nın Elmalı ilçesinde gerçekleştirilen Elmalı’nın canları sempozyumlarını altı yıldır takip ediyorum, dört yıldır katılıyorum. Başlangıçta Elmalı’nın Antalya’nın bir ilçesi olduğunu dahi bilmiyordum. Konuştuğum pek çok kişi de bilmiyordu. Hani Elmalılı Hamdi Yazır var ya deyince.. Bu sefer de, yaa Antalya mıymış orası? Vesaire.
Ama dahası, Elmalılılar da kendi havzalarındaki hakikat ehlinin izlerinden haberdar değillerdi. Vahip Ümmi mi, Sinan Ümmi mi, Mısri mi! Bazı sandukalar var ama hangi azizlerden acaba... Diye diye!
***
Elmalı olsun, herhangi bir diyar olsun, bu toprakların hemen her adımında nefes üfleyen diri söz var! (Elbette her şey canlı, ama bunun idraki ancak aşk ile dirilince mümkün.) Elmalı’ya ilk tohumu atıp asırlarca aşk silsilesini sulayan, besleyen, kesintisiz filiz veren tevhid medeniyetinin özündeki bu nefes.
Bu nefesi çekmeme vesile olan, divan okumayı hece hece sevdiren, öğreten, buradaki Hak aşıklarının divanını yayına hazırlayan, şerh eden, sohbet ile kulaktan gönle aşı yapan bizzat Elmalı’nın canları’na da bu adı veren Mustafa Tatcı hocam oldu. Her vesileyle andığımda dahi fazla söze dökmüyorum ifrata kaçmamak için, oysa hep eksik kalıyor, hep yetersiz.
Derken bu yıl uluslararası bir boyut bile kazandı Elmalı’nın canları. Tatcı hocanın köklü ve ısrarlı sondajlarından sonra giderek bu saklı hazineye sahip çıkan Antalyalı dostlar sayesinde. Başta Ahmet Öğke hocamız ve Sinan-ı Ümmi derneğinin gayretli elemanları sayesinde zaten diri olan / can olan Zat sırrını kalbimizde bulalım diye, (ki kendi hakikatimizin nurudur o) yaklaşıyoruz her sempozyumla bir adım daha canana, bir hece daha, bir beyit daha diye diye!.