‘Gönülliyet yönetimi’nin anayasası
Çağla ve ağabeyiyle buluşmaya giderken Üsküdar'da arabanın içinde yarım saatten fazla trafikte kaldım. Her zamanki gibi, lunaparktaki çarpışan arabalar kıvamındaydı trafik. Birden gönlüme...
Çağla ve ağabeyiyle buluşmaya giderken Üsküdar'da arabanın içinde yarım saatten fazla trafikte kaldım. Her zamanki gibi, lunaparktaki çarpışan arabalar kıvamındaydı trafik. Birden gönlüme şöyle bir kelime doğdu: Gönülliyet! Düşündüm ki, cumhuriyet kuşkusuz insanlığın geleceği son yönetim biçimi değil. Bundan sonra ne olmasını isterdim? Cevabı böyle verdim işte: Gönülliyet yönetimi.
Trafikte beklerken halvet çıkaran bu devrin dervişleri gibi, bir yandan elhamdülillah çekmek de mümkün. Çaresizlikten dahi çıkar aşk, talip olana. Talip olmak evet, Gönülliyet yönetiminin ilk yasalarından biri. Halis niyet ile talip olmak. Neye? Aşka ve gerçeğe.
Çünkü aşkın müşterileri değil, talipleri var. Müşteri pazarlık yapar, oysa aşk pazarlık kaldırmıyor. Vermeyi, vakfetmeyi, adanmayı niyetlemeyen, aşık olamaz. Aşk olmayınca da ne şiir, ne sanat, ne hakikat! Sadece nefs-i emmareyi krallık tahtına oturtmuş bir kadavra medeniyeti kurulabiliyor.
***
Vakıf çalışmaları yapan gençlerden birine ailesi gidip çalışmasını ve profesyonelleşmesini telkin ediyormuş. Leyla hanım acaba bana ne önerirsiniz diye sordu geçenlerde. Gönlüne bak dedim. Zira başarılı bir eğitim almış, para kazanıp kariyer yapacağı yerde kendini hayır işlerine, vakıf kurmaya ve dünyanın her yanındaki ihtiyaç sahiplerine maddi manevi seferber olmaya adamış.
Kendini vakfetmenin, hak yolunda adanmanın, yaptığın işte süreklilik kazanıp odaklanmanın hiçbir devirde karşılığı yok. Aşk karşılıksızdır. Pazarlık payı yok. Vermeye endeksli bir gönül bu fedakarlığın altyapısından mana çıkarabilir. Halbuki madde de manadır, çıkarmaya talip olanlara. Ki bu başka bir aşaması, sonraki maddelerinden biri Gönülliyet anayasasının.
Bugüne dek olan şu: Vakıf geleneğinden gelip böylesine ben'ci, böylesine menfaatçi bir geleceği hedeflemeye nasıl ayarlanmışsak, kariyer dediğimiz de bizi kârı yemeye odaklamış. Kâr'dan ise bir türlü mana çıkaramamışız. Evet halis niyetle talip olanlara madde de mana olacaktır. İşte bunları düşünürken sinema tezi için benimle buluşmak isteyen Çağla ve sinemacı ağabeyiyle bir araya geldim.