Herkese hitap etmek: Vasatı önermekle olmaz!
Belgeselci kardeşlerle konuşuyoruz. Yeni bir kültür kanalının oluşumu için bizlere danışan televizyon sorumlularıyla konuşuyoruz. Ve dahi program akış sorumlusu kardeşler fikir soruyor ne tarz programların...
Belgeselci kardeşlerle konuşuyoruz. Yeni bir kültür kanalının oluşumu için bizlere danışan televizyon sorumlularıyla konuşuyoruz. Ve dahi program akış sorumlusu kardeşler fikir soruyor ne tarz programların eksikliğini duyuyorsunuz vesaire.
Lakin siz tahayyülünüzdeki olması gereken gerçeklere temas etmeye başladığınızda hep aynı nakarat: Bütçeler her vakit kısıtlıdır. Kadrolar hantal ya da belli cemaatlerin hizmetindedir ki bir türlü liyakat esas alınmıyor diye herkes şikayetçidir. Herkes birbirinin altını oymaktadır ısrarla. Ve her zaman birilerinin hakkına girilmeye devam edilmektedir. Bürokratik engeller de zaten cabasıdır!
Her seferinde aynı şeyi söylüyorum: Bir gönül diriltmeyecekseniz, bilmem kaçıncı yeni kültür kanalına, yeni program formatına veya bilmem kaçıncı kere aynı konuşan kelle belgeseline ne gerek var. Birilerinin cebi dolacak diye boşluk doldurmakla medeniyeti ihya edecek değerler dirilmiyor ki!
***
Ama diyorlar bizden istenen mümkün olduğu kadar çok kişiye hitap edebilmek. Bir an durdum bu cümleyi son duyduğumda. Bir zaman koridoru açıldı. 90’lı yılların başına, gazetecilik dönemlerime gittim. O vakitler basın yayın gibi sözcüklerin içine sığıyordu gazetecilik. Medya kelimesi yeni yeni giriyordu hayatımıza.
Henüz müşteri değil seyirci veya okuyucu vardı. Kitle iletişim yöntemleri henüz bilinmiyor, pazarlama tanıtım, tüketici gibi kelimeler ancak reklam yazarlığında kullanılıyordu. 80’lerde başlayan, gazete ve dergilerde devam eden gazetecilik serüvenimde 90’ların başında çok kanallı televizyon dönemine geçişimiz ayrı bir yer tutar.