Terinden / derinden açılan gül
“Gül ü reyhânın kokusu aşık ile maşukadırAşık olanın maşuku hergiz öğünden gitmeye” der Yunus. Seven ve sevilen'in sevgisi gül ve reyhânın kokusu gibidir. İki koku birbirine...
“Gül ü reyhânın kokusu aşık ile maşukadır
Aşık olanın maşuku hergiz öğünden gitmeye” der Yunus. Seven ve sevilen'in sevgisi gül ve reyhânın kokusu gibidir. İki koku birbirine karışır ve seven ve sevilen tek vücud olur. Tevhid tecelli eder.”Leyla benim” der Mecnun.
İnsan aşk üzere olduğunda evet şunu biliyor işte; kavuşma ile ayrılık arasında bir fark yok. Lakin bunu bilene dek upuzun bir idrak yolculuğu bekliyor hepimizi. Ayrılıkların en acısı, vedaların en acıklısı bekliyor.
Kimileri kavuşuyor. Kimileri sahip oluyor. İşte sahip olan “bir ben bir de nesnem var” diyerek ikilikte kalıyor. Kavuşan ise bir oluyor. Ne özne kalıyor ne nesne. Bu sebeple sahip olan ikilikte yani ayrılıkta... Kavuşan ise her daim bir'likte. Yani tevhidde.
***
Şimdi artık bütün ayrılıkları bir kavuşma olarak görecek yaştayım. Gördüm ki vedalar hiç de o kadar uzun menzilli değil. Yarım kalan ne varsa aslında tastamam. Çünkü her şey en eksik halinde iken bile yerli yerince. Hem evvelde. Hem ahirde. Her şey nasıl olmalı ise öyle.
Kördüğüm gibi bir şey sevmek. Bütün uçları yitik. Evet. Başı da aşk idi, sonu da. Anlamak için bunu; yani gayrılık olmadığını... İlla ayrılmak gerekiyormuş. Ayrılık feryadı şart imiş.
Feryat figan etmek, nârâ atmak, inim inim inlemek, kanlı gözyaşı dökmek... İçinde ne varsa dışında izlemek... İçten dışa, içe... Bütün iki uçları birleştirmek gerekiyormuş. Ta ki kaybolsun uç diye ne varsa. Kavuşmanın uçsuz bucaksız olduğunu fark etsin her ayrılan.
“Aşık, sevgilisiyle ilgili her şeyle öylesine ilgilenir ki ayrılıkla kavuşma arasında bir fark göremez hale gelir” der İbn Arabî. Çünkü aşık daima sevgilisini müşahade eder. O kadar ki sonunda benliği gider o olur. Mecnun'un “Leylâ benim” dediği an işte!.