Yayla adabı ve küresel hayat
Beş yıl kadar önce Çamlıhemşin'in bir yaylasından inerken fark etmiştim. Oranın yerli bir turizm şirketi yolu çoktan açılmış ve asfaltlanmış yaylaya farklı araçlarla turist taşıyordu...
Beş yıl kadar önce Çamlıhemşin'in bir yaylasından inerken fark etmiştim. Oranın yerli bir turizm şirketi yolu çoktan açılmış ve asfaltlanmış yaylaya farklı araçlarla turist taşıyordu durmadan. Yayla evleri çoktan otele dönmüş, yenileri yapılmış, hayvanların otladığı yeşilliklerde turistler geziniyordu.
Etrafımda bunun ne kadar hayırlı olduğunu söyleyen yerli ahali de vardı. Küresel hayata dahil oldukça, kendi balının, arısının, ağacının farkına varıyor ve onları pazarlayarak para kazanıyorlardı. Bal filmimizin çekimi için iki yıl içinde oranın yerlisi olabilecek kadar çok dahil olduk oradaki yaşantıya. Kimi zaman sis indi, kimi zaman hiçbir yerde görmediğimiz renklerde çiçekler açtı.
Bazen kar yağdı, heyelan oldu, kimi zaman yağmur sel derken... En toprak, en dar, en dik uçurumlu yayla yollarını tırmanırken bazen dört çarpı dört cip kullanan köylü kadınlara rastladık, bazen eski araçlarında bir yere dek hayvanlarını otlatmaya çıkaranlara. Bazen az çok yolu yapılmış yaylalarda piknik yapıp bütün çöplerini sağa sola fırlatan, hayvanları ürküten, otlatmak istemeyen başka insanlara...
Pek çoğu ise yol yapımına da HES'lere de karşıydı en baştan. Bu uğurda bedel ödemeyi göze almış dava insanlarıydı. Hayatımın hiçbir anında derenin, yeşilin, arının, çiçeklerin, gecenin, yıldızların, yağmur ve sisin şükrünü oradaki kadar eda etmemiştim.