Ben hapisanesi

Gülmek ve ağlamak hüzün ve neşe halini simgeleyen yüz ifadeleridir. İnsanlar doğarken neden gülmek varken hep ağlayıp durur?Rahmet yeri olan rahimde yaşayan fetüs kordon kanalı ile beslenir. Akciğerlerine hava dolmaya...

Gülmek ve ağlamak hüzün ve neşe halini simgeleyen yüz ifadeleridir. İnsanlar doğarken neden gülmek varken hep ağlayıp durur?

Rahmet yeri olan rahimde yaşayan fetüs kordon kanalı ile beslenir. Akciğerlerine hava dolmaya başlar. Açlık dürtüsü dakikalar içinde kordondan mideye kayar. Bunun gibi organizmada hissettiği değişimler onu zorlar ve ağlayarak tepki verir.

Saltanat sürdüğü rahim kapsülünden geniş yeryüzüne gelmiştir. Fakat bu genişlik beden içindir. Ruhu ise dünyanın darlığını algılamıştır. Beden dar mekandan genişliğe, ruh ise genişlik yurdundan dar-ı dünya’ya gelmiştir. 

Mevlana der ki; “İn cihan hod habs-i canha-yi şomast / Bu dünya canlarımızın hapishanesidir”                                           Dünya hangi sebeple ruhun hapisanesi olabilir? Canın yani ruhun bir habisanesi benlik olsa gerek. ‘Ben’ sevdası ile ruh, nefsin tahtında kendi ikliminden uzaklaşır. Ruh bir tutulma altındadır. Bazen hazlarının kıskacında tutsaktır, bazen ene gölgesi kabzolur.  Ruh, beden ve benlik hapisanesinde can çekişen bir kuştur. Bu iki pranga dünyanın cazibesiyle güçlenir. Ayartıcı nesneler ile nefsini tatmin etmeyi öğrenir. Birlikte yaşadığı insanlara doğal olarak uyum sağlar fakat kontrol edemediği alışkanlıklar edinir. Öteki insanlar arasında benliğini öne çıkarmaya başlar.

Bedensel dürtü ve hazları arasında uçacağı iklimi arar. Kişi doğumundan ölümüne kadar binlerce bağla setredilmiştir. Bu düğümlerin çoğunun farkında değildir. Onu perdeleyen, aynaya baktığında karşısına dikilen kendi görüntüsüdür. Kişi kendi kendinin kurdudur. Doğumdan ölümüne kadar hayatını kapsayan şey benliğidir. ‘Ben’ algısı öylesine ufkunu kaplar ki, açtığı her kapıdan sonra karşısına bir başka kapı belirir. ‘Ben’ prangalarını çözdükçe niçin yaratıldığını anlamaya başlar. ‘Men arefe nefsehu/Fakat arefe Rabbehu. Kim kendini bilirse Rabbini de bilir.’

İnsan nasıl ben mahkûmu oluyor? ‘Almayı öğrenerek’ ya da ‘almaya alışarak’ diyebiliriz. Hem de ilk nefesle birlikte. Bebekken ilk algıladığı şey açlıktır. Açlık dürtüsü doyuma ulaştığında ardından başka istekler gelir. Kılını kıpırdatmadan annesinden bakım ister. Sevgi, ilgi ve güven ister ve doyumu gözler. Bebeğin ilk eylemlerine bakılırsa, hep ‘alma’ eylemi içinde olduğu görülür. İlgi beklentisi, bakım isteği, doyumun karşılanması. İşte böylece ‘almak’ insanın ilk davranışı haline gelir. O almak istedikçe ve anne başta olmak üzere ona ‘verdikçe’ egosantrik bir kimlik edinmeye başlar. Ben merkezli ve doyum odaklı olmak, ölüme kadar devam eder. Almak ve toplamak merkezli bir şartlanma ile hayata tutunur. Ne alır ve ne toplar? İlgi, sevgi ile başlayan talepler, yıllar içinde imkan buldukça övgü, saygınlık, beğeni  gibi duygulara varır. Bir süre sonra duyguları besleyen ve açıkları kapatan bu yaşantılar giderek haz düzeyinde isteğe dönüşür.  

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Buluta bakma aya bak 10 Temmuz 2018 | 507 Okunma Kalbimiz çöp ev değildir! 03 Temmuz 2018 | 261 Okunma Yeniden Rabia işareti ve dört anektod 26 Haziran 2018 | 260 Okunma Anahtar kelimeler ve manalar 20 Haziran 2018 | 322 Okunma Daha oksijenli bir dünya mümkün 19 Haziran 2018 | 195 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar