Erken yaşlanan çocuklar!
Çok oturan, az uyuyan ve efor harcamayan çocukların sağlıkları risk altında. Yürünecek mesafelerde bile toplu taşımayı tercih ediyorlar. Biraz yürüyünce hemen yoruluyorlar. Pek canlı değiller. Bundan...
Çok oturan, az uyuyan ve efor harcamayan çocukların sağlıkları risk altında. Yürünecek mesafelerde bile toplu taşımayı tercih ediyorlar. Biraz yürüyünce hemen yoruluyorlar. Pek canlı değiller. Bundan yalnız onlar sorumlu değil. Toprak zemine basmaları için şehirden uzaklaşmaları gerekiyor. Çamurla mücadelede galip gelen yerel yönetimler, çocuklara taştan betondan bir dünya hediye etti. Topraktan ve tabiattan tecrit edilen çocuklar ise maket şehirlerin gönüllüsü oldular.
Üç asır öncesinde yapılan anakronik bir değini var. Düşünür Rousseau, şehir hayatına eleştiri getiriyor. ‘Karınca yuvaları halinde yığılmak yerine topraklar üzerinde dağılmak yaratılışımıza daha uygundur’ diyor ve şehre vurgu yapıyor. ‘İnsanlar birbirlerine ne kadar benzerlerse o kadar sapkınlığa düşerler. Vücudun sağlığını yitirmesi ve ruhun bunalıma girmesi sürü halinde yaşamaktan kaynaklanır.’
hayatın çocuklar üzerinde yükü daha ağır. Cihazlarla birlikte yaşayan çocuklar, yetişkinlerden daha çok oturuyor. Beden hareketleri bir yaşlı kadar yavaş. Evlere kapandılar, hatta odalarından çıkmak istemiyorlar. Sokağa açılan pencerelerden gelen cıvıl cıvıl çocuk sesleri azaldı. İki binli yılların çocuklarında bir değişim var. Canlılıklarını yitirmeye başladılar. Bir koyun kadar uysallar ve yığılıp bir kenarda oturmayı tercih ediyorlar. Son zamanlarda duruş bozuklukları içinde oldukları gözleniyor. Sırtı kamburlaşan çocuklar dikkat çekiyor. Lise düzeyinde bir kız, annesinden daha az efor harcıyor. Anneler evde durmadan hareket halindeler. Sanal uygulama ağlarına takılan kızlar elbette sabit durmak zorundalar.
Çeyrek asır öncesine kadar bir çocuğun saatlerce bir yerde oturma alışkanlığı yoktu. “ Bu çocuk neden bu kadar hareketsiz” diye endişe duyulurdu. Sonra sabırsız, mükemmeliyetçi, temizlik obsesyonlu ve simetrik anneler geldi. ‘Uslu duran çocuk, iyidir’ anlayışında olan yeni nesil anneler için cihazların varlığı işe yaramıştı ama çok geçmeden yeni şikâyetler başladı. ‘Çocuğum koşsun oynasın, ortalığı dağıtsın, kirletsin, yeter ki yığılıp kalmasın.’ Neden? Çocuklar cihazların manyetik atmosferinde pranga mahkumu gibiler. Çocukların görünürlüğü azalırken yetişkinlerin agora cesameti daha belirgin.
Yetişkinlerin çocukluk yaşantıları fıtrata daha yakın olduğu için bir mirasın üzerindeler. İlgi alanları ve hayata karşı duyarlılıkları yerli yerinde. Hazır gıdaların sakıncaları, fiziksel aktiviteler ve ruhsal-bedensel bakım hakkında bilinçliler. Fakat çocuklarını bu konuda eğitmekten acizler. Çocukların güçlü talepleri ve egoları karşısında pasif durumdalar. Dünden bugüne çocuk egosunda bir değişim yok, fakat ebeveynlerin sözümona nahif tutumlarının tabii sonucu. En az çocuklar kadar kararlı ve inatçı olmadıkça çözüme ulaşmaları mümkün gözükmüyor.
Çocukluktan ergenliğe giriş döneminde şimdi değişen bir şeyler var. Yetişkin imajı vermek için değil ama oturmak zorunda oldukları için bir yaşlı kadar sakinler. Güvenle bağlandıkları sosyal ağlarda kendinden emin adımlarla ilerliyorlar. Özellikle puperte öncesi ihtiyaç duydukları hoplama zıplama ihtiyacını karşılamaktan yoksunlar. Yeni neslin vücut gelişimi cihazların gölgesinde. Tabii olarak görünüşlerine yansıyor. Bu beden ülkesinde, içlerinde kopan fırtınalar ve kırık kalpleriyle susma orucu tutuyorlar sanki.