Aşk-ı siyaset mi, aşk-ı İslâmiyet mi?
Türkiye’nin başında zaten müzmin bir terör belâsı (PKK, DHKP-C) vardı. Buna, son yıllarda ayrıca El-Kàide, IŞİD/DAEŞ gibi musîbetler de eklendi.Bunlar da yetmedi; komşu ve kardeş olduğumuz...
Türkiye’nin başında zaten müzmin bir terör belâsı (PKK, DHKP-C) vardı. Buna, son yıllarda ayrıca El-Kàide, IŞİD/DAEŞ gibi musîbetler de eklendi.
Bunlar da yetmedi; komşu ve kardeş olduğumuz ülkelerle olan vasat münasebetimiz, birer birer bozulmaya başladı.
Böylelikle, belâ ve musîbet parçacıkları zamanla birleşerek çığ gibi büyüdü ve şimdilerde olduğu gibi, neredeyse altından kalkılamaz, içinden çıkılamaz bir vaziyete büründü. Allah, beterinden korusun.
* * *
PKK, 12 Eylül Cuntası istihbaratının bir projesi olarak, 1983’ten itibaren Bekaa’da palazlandırılarak parlatıldı. Büyüdükçe, dünyadaki her türlü muzır mel’ânetin çekim ve câzibe merkezi haline geldi. En büyük zararı Kürtlere, en büyük menfaati ise Türkiye ve İslâmiyet düşmanlarına vermeye devam ediyor.
IŞİD/DAEŞ belâsının kökü ve kökeni ise, 2003’te başlayan Irak’ın işgaline kadar gidip dayanıyor. Bu örgütün baştan aşağıya terörize olmasının sebebi de, yine aynı işgal hareketinin tetiklemiş olduğu kaotik durum ile doğrudan bağlantılı.
Biri içimizde, diğeri hemen yanı başımızda boy veren bu iki terör hareketinin meydana çıkması, zaman açısından da son derece manidar: 1983 ve 2003. Bu tarihler “Prensipler yönetimi” yerine, “Kişisel yönetim”lerin meydan aldığı ve ülke çapında hakimiyet kurduğu dönemleri gösteriyor.
Haricî menfi cereyanlar için, şahıslarla anlaşmak da, şahısları aldatmak da, şahısları satranç oyunlarında yenmek de çok daha kolay bir yöntemdir. Dahası, bu cereyanlar, hiçbir zaman Türkiye gibi bir ülkenin “Tam demokratik ve prensipler manzumesi” ile idare edilmesini istemezler. Asıl tercihleri, lider bazlı, şahıs merkezli bir yönetim şeklidir.
Bu noktayı biraz daha açalım.