Cesur yürek: Cemil Meriç (2)
İslâm tefekkürünü temsil ediyor Bir başka ziyaretimiz esnasında, Bediüzzaman Said Nursî`nin hayatı ve temsil ettiği İslâm tefekkürü hakkında hacimli bir çalışma yapmak istediğini ifade eden...
İslâm tefekkürünü temsil ediyor
Bir başka ziyaretimiz esnasında, Bediüzzaman Said Nursî`nin hayatı ve temsil ettiği İslâm tefekkürü hakkında hacimli bir çalışma yapmak istediğini ifade eden Cemil Meriç, bu hususta ayrıca Prof. Şerif Mardin’e de bazı tavsiyelerde bulunduğunu anlattı.
Meriç Hoca, aynı arzusunu başkalarıyla da paylaştığını biliyoruz. Ne var ki, böylesi bir çalışmada bulunmaya son yıllarda giderek bozulan beden sağlığı el vermediği gibi, buna ömrü de kifâyet etmedi.
Ama, yine de elinden geldiğince bu meseleyle alâkadar oldu. Hemen her vesileyle Said Nursî ve eserlerini idrak nazarlarına sunmaya çalıştı.
İşte, aşağıda okuyacağınız satırlar, onun bu hususta nasıl bir arzu ve düşünce atmosferi içinde bulunduğunun açık bir göstergesi.
Cemil Meriç’e göre, İslâm tefekkürünü temsil eden Bediüzzaman’ın celâdeti (üstün cesaret, yiğitlik, kahramanlık...) ise, taşıdığı sağlam îmanın tezahürüdür.
Hayatının son yıllarında tanıma şansına nail olduğu Said Nursî ve eserleri ile ilgili olarak, yazılı/sözlü çok tesirli ve sitayişkâr beyanlarda bulunan Meriç, Üstad Bediüzzaman’ın, evet bilhassa “celâdet” noktasında bir kahraman olduğuna ve bu asırda “İslâm tefekkürünü temsil makamı”nda bulunduğuna inandığını söylüyor.
İşte, bu konularla ilgili olarak 1981’de Cemil Meriç’le yapılan bir mülâkattan kısa bazı bölümler…
Suâl: ‘Vak`a-yı Hayriye’den (Tanzimat’tan) beri (1839) bizde İslâm tefekkürünün büyük isimleri çıkmamıştır’ diyorsunuz. Bunun…
Cevap: Çıkmamıştır. Said Nursî var. Hürmete lâyık başka bir adam tanımıyorum. Ben onu tanıdım.
“Ben, `Müslüman mütefekkir` deyince, celâdetiyle, cihadetiyle onu tanıdım, başka tanımadım.