Hadiseler bize gösteriyor ki...
Yakın zamanda yaşanan sarsıcı hadiseler bir kez daha gösterdi ve şunu ispat ederek ders verdi ki: “Cenâb-ı Hakk’ın rızası ihlâs ile kazanılır; kesret-i etbâ’ ile ve fazla muvaffakiyetle...
Yakın zamanda yaşanan sarsıcı hadiseler bir kez daha gösterdi ve şunu ispat ederek ders verdi ki: “Cenâb-ı Hakk’ın rızası ihlâs ile kazanılır; kesret-i etbâ’ ile ve fazla muvaffakiyetle değil.” (20. Lem’a-yı İhlâs)
Evet, “Demek hüner, kesret-i etbâ’ ile değildir. Belki hüner, rızâ-yı İlâhîyi kazanmakladır. Sen neci oluyorsun ki, böyle hırsla ‘Herkes beni dinlesin’ diye, vazifeni unutup vazife-i İlâhiyeye karışıyorsun? Kabul ettirmek, senin etrafına halkı toplamak Cenâb-ı Hakk’ın vazifesidir. Vazifeni yap, Allah’ın vazifesine karışma.” (age)
* * *
Gözümüz önünde cereyan eden çarpıcı hadiseler bize gösterdi ve bir kez daha ispat etti ki: Zaman şahsiyet ve enaniyet zamanı değil.
“Şahıs ne kadar dâhî ve hattâ yüz dâhî derecesinde olsa, bir cemaatin mümessili olmazsa, bir cemaatin şahs-ı mânevîsini temsil etmezse, muhâlif (meselâ zındık) bir cemaatin şahs-ı mânevîsine karşı mağlûptur.” (Mektubat, s. 425)
İman-Kur’ân dâvâsı için şahıs merkezli olarak yola çıkan, bir şahs-ı mânevî şeklinde hükmeden dalâlet cereyanına karşı peşînen mağlûp demektir.