Nur hizmetinde vekil-vâris meselesi
İslâmda “vasiyet” yazmak sünnet olarak kabul edildiği için, Bediüzzaman Hazretleri de vefatında evvel bir “Vasiyetnâme” yazarak, “metrûkâtım” dediği hususî eşyasını 12...
İslâmda “vasiyet” yazmak sünnet olarak kabul edildiği için, Bediüzzaman Hazretleri de vefatında evvel bir “Vasiyetnâme” yazarak, “metrûkâtım” dediği hususî eşyasını 12 kahraman kardeşinin “sadık ve mübarek” ellerine teslim edilmesini istiyor.
Bazı kimseler, bu vasiyetnâmenin içine “Risâle-i Nur’un telifât, neşriyat ve ilânât hakkı” da dahil olmak üzere, hemen her şeyi dahil etmek sûretiyle, sâfi zihinleri allak-bullak etmeye uğraşıyor.
Aynen, yıllar yılı “Latince Risâle olamaz! Lûgatçeli Risâle zinhar olamaz!” denilmesi ve bu meselede boş yere türlü mahkemelere başvurulması gibi.
Oysa, Üstad Bediüzzaman o Vasiyetnâmelerinde “Risâle-i Nur’un telif ve neşir hakkı”ndan hiç söz etmediği gibi, aslında neyi kast ettiğini de özellikle şu ifadelerinden gayet açık bir sûrette anlamak mümkün:
“Aziz, sıddîk kardeşlerim ve vârislerim;
“Ecel gizli olmasından, vasiyetnâme yazmak sünnettir.
“Benim metrûkâtım ve Risâle-i Nur’dan olan benim hususî kitaplarım ve güzel ciltlenmiş mecmualarım ve sâir şeylerimin bütününü, Gül ve Nur fabrikaların heyetine, başta Hüsrev ve Tahirî olarak o heyetten on iki kahraman kardeşlerime vasiyet ediyorum.