Söz dinletmenin zorlaştığı zamanda
Şu sıralar insanlarımıza lâf anlatmanın, söz dinletmenin en zor olduğu bir vetireden (süreçten) geçiyoruz.Yara sıcak, acılar taze, tansiyon yüksek, gerginlik had safhada... Bir hiç uğruna akıtılan...
Şu sıralar insanlarımıza lâf anlatmanın, söz dinletmenin en zor olduğu bir vetireden (süreçten) geçiyoruz.
Yara sıcak, acılar taze, tansiyon yüksek, gerginlik had safhada...
Bir hiç uğruna akıtılan mâsum kanların yurdun dört bir yanını sarıp sarmaladığı böylesi zamanlarda, söylediklerinizin çoğu boşa akıp gidiyor. Anlattıklarınız muhatabınıza tesir etmiyor.
Düşünceler sığlaşmış, fikirler basite indirgenmiş; insanlarımız, âdeta sloganik cümlelerin mengenesine sıkıştırılmış durumda.
Aynen, 31 Mart Vak’asındaki kaotik durum gibi, anarşi hali, kargaşa hali gibi... Kimseye doğru dürüst lâf anlatamıyor, dinletemiyorsunuz.
(Üstad Bediüzzaman, Rumî 31 Mart günü uzaktan gözlemiş olduğu söz konusu anarşi ve kargaşa hali karşısında, İstanbul şehir merkezinden uzaklaşarak önce Bakırköy taraflarına, ardından Anadolu’ya geçmek üzere trenle İzmit’e gidiyor.)
Çığırtkanlık yapanların, gerilimi tırmandıranların, ortalığı toza dumana katanların sayısı çok değil; lâkin gürültüleri çok fazla çıkıyor.
Kitleleri sağduyuya dâvet edenlerin, itidâl çağrısı yapanların sayısı şüphesiz çok daha fazla; fakat, inisiyatif kullanmada ve tesir icra etmede ciddî eksiklikler, yetersizlikler var.