“Toplumsal sermaye”yi tüketmeyelim
Alexis de Tocqueville 1831'de Amerikan demokrasisi üzerine kaleme aldığı ünlü eserinde Amerikalıların değişik amaçlarla kurdukları bağımsız sivil toplum kurumlarının bu toplumun ayırıcı...
Alexis de Tocqueville 1831'de Amerikan demokrasisi üzerine kaleme aldığı ünlü eserinde Amerikalıların değişik amaçlarla kurdukları bağımsız sivil toplum kurumlarının bu toplumun ayırıcı özelliği olduğunu vurgulamıştı.
Tocqueville yeni bir girişimin başında kimin olduğuna bakıldığında "Fransa'da hükûmet, İngiltere'de bir soylu, ABD'de ise mutlaka bir cemiyet" görüleceğini belirterek, "sivil toplum" örgütlenmelerinin Amerikan demokrasisinin temelini oluşturduğunu vurgulamıştı.
Tocqueville'in önemli bir noktaya parmak bastığı ortadadır. Buna karşılık, sivil toplum ile demokrasi kalitesi arasında mekanik bir sebep-sonuç ilişkisi olmadığı unutulmamalıdır. Sheri Berman, Weimar Cumhuriyeti'ndeki "sivil toplum patlaması"nın "demokrasi"yi getirmediğini göstermiştir. Fransa ve Japonya gibi "sivil toplum"un geleneksel olarak güçlü olmadığı ülkeler ise demokrasi liginde oldukça yüksek sıralara çıkabilmişlerdir.
Sanal sermaye
Değişik toplumlar üzerine yapılan araştırmalar, "sivil toplum"un güçlenmesinin, otoriter yapılardan "demokrasiye geçiş"ten ziyade "demokrasinin kalitesi"ni yükseltme alanında etkili olduğunu ortaya koymaktadır. Toplumsal sermayenin güçlenmesi, "katılım"ı "seçimden seçime" yaşanan bir olgu olmaktan çıkartmakta, ona süreklilik kazandırmaktadır.
Robert Putnam'ın çığır açan çalışmalarında "liberal demokrasi" için gerek şart olduğunu vurguladığı ve "toplumsal sermaye" olarak adlandırdığı "sivil toplum" gerçekten de katılımcılığı farklı bir boyuta taşıyarak vatandaşları bir arada tutan çimento işlevini görmektedir. Putnam 1995'te kaleme aldığı "Tek Başına Bowling; ABD'nin Azalan Toplumsal Sermayesi" değerlendirmesinde, özgün "mahalle"nin yerini insanların sadece uyudukları, birbirine benzer "büyük şehir yerleşim mekânları"nın alması, bireyciliğin yükselmesi, özel araba kullanımının artışı, iş yerinde daha fazla zaman harcama gibi nedenlerden dolayı sivil toplumun ciddî bir gerileme sürecine girdiğini savunmuştur.
Bunu "tek başına bowling oynama"ya benzeten Putnam, "toplumsal sermaye"nin azalmasının "demokrasi kalitesi" üzerindeki olumsuz etkisine dikkat çekmiştir. Putnam'ı eleştirenler, Internet devrimi sonrasında yeni bir "sivil toplum modeli"nin şekillendiğini, kolaylıkla oluşturulan, mekâna gereksinim duymayan ve sınır tanımayan bağımsız örgütlenmelerin milyonların beraberce bowling oynamasını mümkün kıldığını ileri sürmüşlerdi. Bu yaklaşıma göre, Internet gerçekliğinde "sanal toplumsal sermaye" oluşumu gerçekleşiyordu.
Küllerinden doğan sivil toplum
Türkiye'nin güçlü bir "sivil toplum geleneği"ne sahip olmamasının yanı sıra yaşadığı uzun süreli "yukarıdan aşağıya modernleşme" mevcut "toplumsal sermaye"nin yok mesâbesine indirgenmesine neden olmuştur. Literatürde "toplum eksi devlet" olarak tanımlanan "sivil toplum" bu süreçte "devletin uzantısı"na dönüştürülmeye çalışmıştır.
Erken Cumhuriyet devletle toplum arasındaki ara tabakaları ortadan kaldırmış ve doğan boşluğu "güdümlü kuruluşlar" ile doldurmaya çalışmıştır. Bu, Osmanlı'dan müdevver sınırlı "toplumsal sermaye"nin "devletleştirilmesi" anlamına gelmekteydi. Örneğin, bağımsız, farklı görüşler savunan Osmanlı kadın örgütlenmeleri "devletleştirilmiş" ve Tek Parti aracılığıyla rejimin "ideal kadını"nı yaratma araçları haline sokulmuştur.
Toplumsal sermaye eksikliğinin, demokrasinin geliştirilmesi alanında ağır kalınmasına neden olduğu şüphesizdir. Türkiye "dikey katılım" eşiğini aşmış, özgür seçimleri hayata geçirmiş, buna karşılık "sivil toplum"un zayıflığı nedeniyle bunları daha ileri tarihlerde gerçekleştiren ülkelerin dahi bir hayli gerisinde kalmıştır.
Türkiye'de nispî özgürleşme ve demokratikleşmenin yaşandığı yakın geçmişte "toplumsal sermaye" güçlenmiş, bağımsız sivil toplum örgütlenmelerinin sayısında kapsamlı artış yaşanmış ve bunlar yatay katılım kanalları açmaya gayret etmişlerdir. Burada karşılıklı bir etkileşim de gerçekleşmiş, sivil toplumun güçlenmesi de demokratikleşme ile "yasakçılığın" geriletilmesine katkıda bulunmuştur.
Örneğin, "Radyomu İstiyorum" kampanyası "devlet"in yasakçılıktan taviz vermesi ile neticelenmiş, özgürlükçü anayasa isteyen vatandaşların örgütlediği forumlar 2012'de "yeni anayasa" üzerine 18 bin 350 sahife tutan talepleri TBMM'ye iletmişlerdir.
Yeni sermaye ve güdüm
Türkiye 20. yüzyılın ikinci yarısında küresel ölçekte yaşanan "sivil toplumun gerilemesi"nden "toplumsal sermayesi"nin azlığı nedeniyle sınırlı biçimde etkilenmiştir. Buna karşılık görece demokratikleşme ile örtüşen Internet devrimi Türkiye'de sivil toplum patlamasına neden olmuştur. Bu gelişme, "toplumsal sermaye"nin aslî etkisinin "demokrasinin kalitesinin yükseltilmesi" alanında gerçekleştiği tezini destekler mahiyettedir. Ancak güçsüz "sivil toplum"u ağır darbelerle ezilmiş ve "devletleştirilmiş" Türkiye'nin nispî demokratikleşme ve Internet devrimi ile sağladığı kazanım erime sürecine girmiştir.
Sivil toplum, "sanal toplumsal sermaye" oluşumunun hazmı sonrasında yeniden küresel ölçekte gerilerken, Türkiye'deki özgün gelişmeler bunun daha güçlü biçimde yaşanmasına neden olmuştur. "Sivil toplum kuruluşu" maskesi takan bir kapalı örgütün darbe girişimi "toplumsal sermaye" artışının "birey," "devlet" ve "siyaset" katlarında sorgulanmasına yol aşmıştır.
Vatandaşların bu gelişmeye verdiği cevap "sivil toplum" örgütlenmelerine mesafeli yaklaşma ve onların "perde arkası amaçları"nı sorgulama olmuştur. Bu ise "sivil toplum örgütlenmesi"nde "radikal" eğilimlerin toplumdaki temsillerin çok üzerinde söz sahibi olmasını sağlamıştır.
Devlet de aynı minvâlde "kendiliğinden oluşan sivil toplum"a "tehdit algısı" çerçevesinde yaklaşmaya başlamıştır. Siyaset ise "yatay katılım" kanalları oluşturarak kendisini etkileyen "sivil toplum" yerine, kendi güdümünde çalışarak tezlerini topluma ileten, araçsallaştırılmış "toplumsal sermaye" oluşturma gayreti içine girmiştir.
Vatandaşların "sivil toplum"dan ürktüğü, onu "kumpas âleti" olarak gördüğü, devletin "hayırhâh" olmadığına hükmettiği kuruluşları engellediği, siyasetin "yatay katılım"ı "troll çiftliği faaliyeti"ne dönüştürmeye çalıştığı bir toplumda demokratikleşme alanında geriye gidiş yaşanacağı izahtan vârestedir.
Duyarlı, bağımsız vatandaş kitlesi yerine "katılım"dan ziyade "çatışma"yı hedefleyen radikaller ve onlara cevap yetiştiren "troller"den oluşan, devlet tarafından sıkı biçimde kontrol edilen ve siyaseti etkilemek yerine onun "mesajları"nı kitleye ileten "sivil toplum" "liberal demokrasi" eşiğindeki bekleme süremizin uzamasına neden olacaktır.
Bir bölümü "radikalleşen" diğeri ise "güdümlü hale gelen" toplumsal sermaye, sivil toplum faaliyetini ağırlıklı olarak "istemezükçüler- troller" tartışmasına dönüştürecektir. Bunun ise "demokrasi ligi"nin daha da alt kümelerinde oynama benzeri maliyetleri beraberinde getirdiği gözden uzak tutulmamalıdır.