Başbuğ'un Kozmik Oda Sırrı-2
Türkiye'nin önemli bir talihsizliği de geçmişiyle yüzleşmeyi bir türlü becerememesi. Ne tam anlamıyla darbelerle yüzleşebildi, ne o darbelere giden süreçlerde olup bitenlerle... Onlarca katliam ve cinayet işleyenler...
Türkiye'nin önemli bir talihsizliği de geçmişiyle yüzleşmeyi bir türlü becerememesi. Ne tam anlamıyla darbelerle yüzleşebildi, ne o darbelere giden süreçlerde olup bitenlerle... Onlarca katliam ve cinayet işleyenler belki de aramızda elini kolunu sallayarak hâlâ dolaşıyor. Ecevit'e suikasttan Doğan Öz'e, milliyetçi Gün Sazak'tan sol Kemalist Uğur Mumcu'ya, Madımak'tan Hrant Dink'e uzanan onlarca katliam ve cinayetin dosyası ya sulandırıldı ya da kapatıldı.
Şu günlerde Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'ın hangi amaca hizmet ettiği bilinmeyen 40 yıl önceki fotoğrafları sergilenirken, ne yazık ki onun 90'ların sonunda yakından ilgilendiği, Öcalan'ın Suriye'den ayrılması ve silahların bırakılması için yürütülen girişimlerin akamete uğratılması üzerinde hiç durulmadı.
Dahası var, dönemin Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'na Kıbrıs'ta düzenlenen suikastın üzerine de kimseler gitmedi, gidemedi. Özellikle bu konuya yeniden döneceğim ama şu temel sorunun cevabını hep merak ettim.
Peki, bütün bunlar olup biterken devleti yönetenler ne yapıyordu? Birileri ülkeye tuzak kurup, iç kaos yaratırken, sağla solu birbiriyle çatıştırırken, aydınlara ve topluma suikastlar düzenleyerek birbirine düşürürken devlet neredeydi? Siyaset neden uzlaşmıyordu?