Boris Johnson ve Post-Truth siyaseti
Dünyanın nereye gittiğine ilişkin kaygılar giderek artıyor. Bunun bir nedeni ABD'nin "Deli Dumrul" gibi davranmasıysa, bir diğer nedeni de onun karşısına çıkacak ve dünya halklarına umut veren yeni bir siyasetin üretilememesidir.
Dünyanın Doğu'su henüz yeni bir demokrasi seçeneği üretemediği gibi Batı'sı da elindeki demokrasiyi bile kaybedecek noktada. Çevreden gelen ırkçı, göçmen karşıtı marjinal siyasetler güçlenip merkezi kuşattıkça, merkez siyaset de giderek irtifa kaybediyor ve popülist aktörler üretiyor. Buna doğruyla yalanın iç içe geçtiği "gerçek ötesi veya sonrası" siyaset deniyor. Yani "post-truth" siyaset.
ABD Başkanı Trump, bu akımın öncüsü sayılıyor. Bunun son ve "iyi" örneği İngiltere'de ortaya çıktı. O kadar iyi bir örnek ki, mesleğinde kullandığı yöntemlerle bugün onu Başbakanlığa taşıyan siyaseti arasında müthiş bir ortaklık var. İngiltere'nin yeni Başbakanı Boris Johnson'dan söz ediyorum.
Türkiye'de, gazeteci olan ve linç edilerek öldürülen dedesi Ali Kemal nedeniyle konuşuluyor ama Batı'da daha çok "yalan" haberleri ve "yalan" siyaseti ön planda.