‘Görevimiz hastalığı kökünden kazımaktır hastayı değil...’
Son on yılda, bir toplumun 50-100 yılda yaşadığı altüst oluşları, bölgesel sarsıntıları müthiş bir hızla yaşadık. Hepsi de sarsıcıydı ama hiçbiri 15 Temmuz darbe veya iç...
Son on yılda, bir toplumun 50-100 yılda yaşadığı altüst oluşları, bölgesel sarsıntıları müthiş bir hızla yaşadık. Hepsi de sarsıcıydı ama hiçbiri 15 Temmuz darbe veya iç işgal girişimi kadar sarsıcı olmadı. Belki de hepsinin özetiydi bu.
15 Temmuz darbe girişimi ve ona karşı halkın direnişi bize özgü ve özeldi. Bu nedenle yol açacağı sonuçlar da sıradan değil daha sarsıcı olacak. Önemli olan da bu sarsıcı süreci en az zararla atlatabilmek.
Bu noktada en önemli görev de siyasete düşüyor.
Geçmişi darbelerle dolu bir ülkeyiz ama ne yazık ki o darbelerle bir kez olsun bile yüzleşemedik. En son Ergenekon ve Balyoz davalarıyla böyle bir umuda kapıldık ama onu da bugün karşımıza darbeci olarak çıkan FETÖ yapılanması kendi çıkarı için kötüye kullandı.
Şimdi o darbeci yapıyla hukuk içinde yüzleşme şansımız var. Ama daha işin başında, başını CHP'nin çektiği akıl almaz bir "mağduriyet" kampanyası yürütülüyor. Bu tespit, içinden geçtiğimiz süreçte mağduriyet olamaz anlamına gelmiyor, gelmemeli de. Elbette bazı mağduriyetler olabilir ve bu da seslendirilmeli ki, Ergenekon ve Balyoz süreçlerinde yaşanan acılar bir daha yaşanmasın.
Ancak bu dönemle, Ergenekon dönemi arasındaki şu fark da gözlerden kaçmamalı.
Ergenekon davalarını FETÖ'cü yapı, istediği gibi yönlendirdi ve asıl hedefi de darbelerle yüzleşmek değil, kadrolarına alan açmaktı.
Yani o süreci yönetenler bilinçli biçimde birilerini "mağdur etmek" istedi.
Peki, şimdi aynı şey söylenebilir mi? İşin bamteli tam da burada. Devleti çökertmeyi, ülkeyi işgal ettirmeyi hedefleyen bir yapıyı devletin kılcal damarlarından temizlemeye çalışanların önceliği "kadrolaşma" olabilir mi?