Avrupa infilak eder mi?

İkinci Dünya Savaşı öncesinde, Avrupa kıtası birçok kültür, dil, mezhep ve toplumun iç içe geçtiği bir mozaiği andırıyordu. İlk savaşta sınırlar değişmiş ama insanlar...

İkinci Dünya Savaşı öncesinde, Avrupa kıtası birçok kültür, dil, mezhep ve toplumun iç içe geçtiği bir mozaiği andırıyordu. İlk savaşta sınırlar değişmiş ama insanlar ekseriyetle yerinde kalmıştı. İkinci savaşta ise sınırlar aynı kalmış, lakin büyük sayılarda insan etnik temizliğe/tehcire maruz kalmıştı. Galip devletler ve onların küçük ortakları, savaşı ülkelerindeki etnik çeşitliliği teke indirmek için kullandılar. (Bu zavallı insanların çoğu Doğu’ya, yani SSCB’ye gönderiliyorlardı. Öyle ki gönderilen her beş kişiden birisi Stalin tarafından öldürüldü. Diğerleri de Sibirya ve Gulag’a sürüldüler. Toplam sayı 30 milyon oldu. Üçüncü Dünya Savaşı SSCB’nin içlerinde ve Doğu Avrupa’da devam ediyor demekti bu.)

Savaş sonrası ortaya çıkan şey monolitik bir Avrupa olmuştu.

Yaşanan tüm günahları unutmayı seçtiler. Bu suskunluğun, utanca batmış, yok olmuş Avrupa’nın yeniden kurulması için gerekli bir koşul olduğunu herkes kabul etti. Bu suskunluğun yarım yüzyıl sonra nelere mal olacağını düşünmek kimsenin aklına gelmezdi.

Öte yandan, 1960’lar gibi yakın bir tarihte Avrupa’nın geleceği seviyeyi kimse tahmin bile edemezdi. Avrupa küçülmüş, küresel güç olmaktan çıkmıştı. Ama birbirine saldırma, Alman intikamcılığından korkma, ekonomik çöküntü gibi o dönemin ana konularını aştılar.

Bu “mucize” nasıl mı oldu? Öncellikle, ABD parası, aklı ve askeriyle oldu. Avrupa savaş sonrasında radikalliğe savrulmadıysa, bunun nedeni ABD’nin bu günün parasıyla kıtaya 200 milyar dolar akıtması ve BM ile NATO’yu etkin şekilde çalıştırmasıydı.

Tabii bir de Stalin… Stalin Avrupa monolitikleşmesinin kirli işlerini görüyordu. Stalin’in Batı Avrupa’yı işgal edebileceği korkusu ve nükleer güç haline gelmesi, ABD’nin Avrupa ile tarihsel bağları yardımlarda etkiliydi. Savaşta Nazilerden tek başına kurtulamayan Avrupa, kıtayı zorla (mecburen) ABD ve SSCB’ye işgal ettirmişti. Sonra da tüm başarıyı kendi hanelerine yazdılar. ABD’yi de hep küçümsediler.

Hasılı, Avrupa bu kadar acılı bir şekilde küllerinden doğar, halklar bu kadar vahşi şekilde etnik temizliğe maruz kalırken, savaş sonrası elde edilen başarıları monolitik ulus/kültür yapıları üstlendi, günahları da Stalin... Çok etnisiteli yapı bir Yugoslavya’da barınıyordu ama o da 1990’ların başında, Soğuk Savaş dengesi bitince infilak etti. Henüz infilak etmeyen, Avrupa’nın çokkültürlü yapıya karşı geliştirdiği korku oldu. Şimdi korkarım o oluyor.

Merhum Tony Judt, Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra yazdığı kitabında, gelen dönemden oldukça ümitliyken bile bu tehlikeye dikkat çekiyor ve çıkış formülünü şöyle veriyordu:

“Avrupa’da yaşayan ‘ötekilerin’ yeni varlığı –örneğin, halihazırda Avrupa’da yaşayan 15 milyon Müslüman vardır, Bulgaristan ve Türkiye’nin de katılımıyla seksen milyon daha olması beklenmektedir- yalnızca Avrupa’nın kültürel çeşitliliğinin artması olasılığına karşı şimdi duyduğu rahatsızlığı hafifletmekle kalmaz, aynı zamanda Avrupa’nın geçmişindeki ölü ‘ötekilerin’ zihinlerden uzak tutulmasını da kolaylaştırır.” (Tony Judt“Savaş sonrası”, YKY, s. 23.)

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Keşke o kadar basit ve kolay olsa… 26 Eylül 2020 | 272 Okunma Model çok net… 24 Eylül 2020 | 377 Okunma Basit bir tartışma değil… 19 Eylül 2020 | 287 Okunma Beceremedin Macron… 17 Eylül 2020 | 495 Okunma Bana dostunu söyle... 12 Eylül 2020 | 2.004 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar