Dink cinayeti ve özlenen hakikat…
Sevgili ağabeyim Hrant Dink’in katlinin üzerinden dokuz yıl geçti, onuncu yılına doğru ilerliyoruz. O günü hayatımın sonuna kadar hiç unutmayacağım. Anne ve babamın ölümünden daha fazla beni...
Sevgili ağabeyim Hrant Dink’in katlinin üzerinden dokuz yıl geçti, onuncu yılına doğru ilerliyoruz. O günü hayatımın sonuna kadar hiç unutmayacağım. Anne ve babamın ölümünden daha fazla beni sarsmış, hayatımız adeta kararmıştı. Aslında bu cinayet benim hayatımın da kırılması olmuştu. O zaman şöyle düşündüm; ya bu cinayet ve tüm faili meçhuller aydınlanacak, bu ülke gerçekten şeffaf bir demokrasi olacak ya da ben ülkemle ilgili ümitlerimi tamamen kaybedecektim. Çünkü bu kadar naif, mert bir Anadolu evladının öldürüldüğü, cinayetin de aydınlanmadığı, üzerinin örtüldüğü bir ülke iflah olmazdı. O zaman da sıkça şunu söylemiştim: Dink cinayeti, bu ülkenin derin yapısını en yukarıdan gören cinayetlerden biridir. Bu cinayet(ler) çözülebilirse, bu sadece bir cinayetin çözülmesi anlamına gelmez, ülkenin makûs kaderini yendiği anlamına gelir.
Türkiye’nin eski derin devletinin yerini almaya, yeni derin devleti olmayan çalışan FETÖ’nün bu cinayetteki rolü gün be gün ortaya çıkıyor. Melih Altınok’un dediği gibi “Katil istedikleri kişi(ler) çıkmayınca sessizliğe bürünenlerden” olmadığımıza göre, gazetemizin ulaştığı son görüntülerle birlikte, eğer Hrant’ın paraziti değil, onun dostu olunacaksa ortalığı birbirine katmamız gerekiyor. Ergenekon ve benzeri davaların başlamasına uygun iklimi hem içeride hem de AB nezdinde yaratmak adına “gayrımüslim” cinayetleri oldukça elverişli bulunmuş olacak. Düşünün ki ülkede Danıştay hâkimleri, rahipler, Ermeni gazeteciler, Protestan misyonerler boğazlanıyor ve cesur savcılar çıkarak bu derin devletin üzerine cesaretle gidiyorlar.