Küresel finans neden “başkanlığa” saldırıyor?
Başbakan Binali Yıldırım ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli iki gün önce bir araya gelerek hükümet sistemi üzerinde yapılacak anayasa değişikliği paketi üzerinde son görüşmelerini...
Başbakan Binali Yıldırım ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli iki gün önce bir araya gelerek hükümet sistemi üzerinde yapılacak anayasa değişikliği paketi üzerinde son görüşmelerini yaptılar.
İki partinin oyları 367’yi bulsa veya diğer partilerden bazı milletvekilleri bu pakete destek verse dahi değişikliği halka götürmek, ülkede yaşayan herkesi sürece dahil etmek demek. Belki de bir oyun bile çok önemli olacağı bir oylama tercihi, demokratik özgüvenin bir sonucu.
Seçilen bu yöntem, aslında Cumhurbaşkanlığı sisteminin de özünü oluşturuyor. Çünkü referandum ile Cumhurbaşkanlığı sisteminin seçim mantığı aynı. Araya bir başka kurumu sokmadan, doğrudan seçimi halka yaptırmak, kadro hareketlerini, vesayet kurumlarını etkisizleştiriyor. Geçmişte 2007 yılındaki 367 kararını, baskı altında Meclis’e girmeyen vekilleri veya daha da önce Güneş Motel gibi skandalları hatırladığınızda, bunun ne kadar önemli olduğu ortaya çıkar.
Teklif edilen sistemin içeriği kısa bir süre sonra, Meclis’e sunulmasıyla netleşecek ve toplum bunu referanduma kadar tanıma/tartışma olanağı bulacak. Esasen gizli saklı, karmaşık bir durum da yok. İşin özü belli… İzafiyet teorisi gibi zor anlaşılır bir şeyden bahsetmiyoruz. Antidemokratik müdahaleler, bu müdahalelere karşı 2007 Cumhurbaşkanlığı referandumunda olduğu gibi gelen demokratik cevaplarla birtakım anomalilere haiz yönetim sistemimizi tutarlı, demokratik, istikrarlı hale getirecek bir düzenleme yapılmak isteniyor. Ne rejim değişikliği, ne federasyon gibi düzenlemeler, ne de bunlara varacak bir kapının aralanması söz konusu.
Bu sistemin özünde, şu an aslında sahip olmadığımız güçler ayrılığının daha keskin şekilde tesis edilmesi, istikrarlı bir hükümet sistemi oluşturulması var. Ortadoğu’ya komşu zor bir coğrafyada kararların etkin/hızlı bir biçimde alınıp uygulanması hayati önem taşıyor. Cumhurbaşkanı-Başbakan ayrımının giderilmesi, krizleri, yetki karmaşasını önlüyor. Yürütme doğrudan seçildiğinden halk kimden hesap soracağını net biçimde biliyor.
Siyasi mühendisliklerle seçmen aldatılamamakta, verdiği oyun başka amaçlar için kullanıldığına şahit olmamaktadır. Güvenoyu alamama, hükümetin düşmesi, koalisyonların kurulamaması gibi birçok kriz ve zaman kaybı riskleri sıfırlanmaktadır.
Şu anki sistemde yasama ve yürütme birbirinin içine geçmiştir. Yürütme yasamanın (TBMM) içinden çıktığından, dengelerin hassas kurulduğu dönemlerde, yürütme yasamanın baskısına maruz kalmakta, öte yandan, güçlü bir yürütmede ise hükümet parlamento ve yasama sürecini tek başına kontrol edebilmektedir. Şu an için güçler ayrılığına fiilen sahip değiliz. Bu ne hükümetin, ne de muhalefetin kusurudur. Sistem bunu doğurmaktadır. Güçlü bir iktidar olan AK Parti esasen bir durumu gönüllü biçimde yitirmek istemektedir.