Lidere sahip çık, birliği sağla, güçlü ol ve oyunu boz…
Türkiye, 2. Dünya Savaşı’nda oluşan yeni dünya sistemine, 1950’lerin başında NATO’ya girerek “entegre” oldu. Türkiye’ye NATO içinde biçilen rol, SSCB ile Soğuk Savaş’ta bir ileri karakol...
Türkiye, 2. Dünya Savaşı’nda oluşan yeni dünya sistemine, 1950’lerin başında NATO’ya girerek “entegre” oldu. Türkiye’ye NATO içinde biçilen rol, SSCB ile Soğuk Savaş’ta bir ileri karakol, üs, pazar olmasıydı. Şüphesiz o gün, bugünlerde olduğu gibi, Türkiye’nin nasıl yönetildiğinden ziyade, ülkeyi kimin kontrol ettiği önemliydi. Zaten zayıf, borca boğulmuş, gelişmemiş olmak demek, uzaktan yönetilebilir bir ülke demek olduğu için, Türkiye’yi bu çerçevede tutacak iktidarlar makbuldü. Ama işte, Menderes gibi devleti halkla barıştırmaya kalkıp, hatta SSCB ile kömür anlaşması yapmak gibi, alternatifleri çeşitlendirdiğiniz anda, darbenin önü açılıyordu. Veya 1980’de darbe yapan Evren, Times’a kahraman gibi kapak olabiliyordu. Nasıl olduysa, 2002’den sonra, ama özellikle de Erdoğan’ın cemaat/liberal aydın kastı üzerinden vesayet kabul etmeyeceğinin anlaşıldığı 2009’lardan itibaren, Türkiye aniden bir “diktatörlük” oldu. Son olarak Vezneciler’de bizi sarsan büyük acı ve özellikle Gezi’den beri yaşadıklarımızla, bağımsız hale gelmeye başlayan, ekonomisini, savunma sanayisini güçlendiren, büyük projelerle doğru yolda ilerleyen Türkiye’yi kıskaç altına almaya çalışıyorlar.