Matrikse 15 Temmuz şamarı...
Dünya piyasasının yüzde atmışını, dolaylı veya doğrudan olmak üzere sekiz grup yönetiyormuş. ABD’de 1980’lerde medyaya hakim 100 grup varken bugün bu sayı 10’un altına gerilemiş durumda. Yani...
Dünya piyasasının yüzde atmışını, dolaylı veya doğrudan olmak üzere sekiz grup yönetiyormuş. ABD’de 1980’lerde medyaya hakim 100 grup varken bugün bu sayı 10’un altına gerilemiş durumda.
Yani aslında bir matrikste yaşamaya doğru gidiyoruz.
Geçenlerde piyasa hakkında bir yazı okumuştum. “Eğer bir matrixe girmişsek, zaten bunun farkında değiliz demektir” gibi bir şey söylüyordu.
Yani gerçekliğin, yapay olanla yer değiştirmesi…
ABD’deki şişmiş finans piyasası/mortgage krizi 2008’de patlamış ve dünyaya yayılmıştı. Evet, dönemin Başbakanı Erdoğan’ın dediği olmuş “kriz Türkiye’yi teğet geçmişti.”
Dünyadaki matriks oluşturma gayretleri Brezilya ve Mısır’da başarılı oldu şimdilik. Ancak 15 Temmuz’da Türkiye’de Osmanlı şamarına maruz kaldı.
FETÖ de bir matriksti… Gerçek olan bir lideri, sahteleriyle değiştirip paralel bir evren kuracaklardı. 15 Temmuz’un asıl amacı Erdoğan’ı denklemden çekip, el çabukluğu marifet ile yerine matriksin adamlarını koymaktı.
Bu anlamda matrikslerin ideolojik kamuflajı olan neo-liberalizmi de tartışmaya açmamız gerekir. Türkiye’deki liberallerin çoğunun piyasa matriksine genç devşirmesi, bunu bir özgürlük söylemi olarak pazarlamaları bir rastlantı olabilir mi?
Çünkü her sistem bir değerler sistemine ve bu değerler sistemine onay verecek toplumlara ihtiyaç duyar.
İktidar kullanma biçimi, modern dönemde kırılmaya uğramış ve biat ettirme yerine ikna etme yöntemine geçmiştir. İlki daha sert gibi gözükse de, insanlar görünür düşmanla uğraşır ve direnme gücü labirentlerde buharlaşmaz. Oysa modern dönemde insanlara öncelikle“hakikat”in normatif tarifi kendi düşünceleriymiş gibi benimsetilir. İnsanlar nesneleşerek özneleşir.
Neo-liberalizmin bireylere önerdiği “özgürlük” kavramı ancak piyasa ilişkileri içinde yaşanabilir. Yani özgürlük sağlama görevi, piyasa ilişkilerine devredilmiştir.
Böylelikle özgürlüğün sınırlarını çizmek kişiden alınarak piyasa denen bir yonga sisteminin ihtiyaçlarına endekslenir. Foucault bu durumu “Liberalizmin düsturu özgür olmak değildir. Liberalizm basitçe şu teklifi dile getirir: ‘Ben senin ihtiyacın olan şeyi üreteceğim.’”
Yazının başında verdiğim veriler, bir özgürleşmenin değil, bir tekelleşmenin söz konusu olduğunu, bunun da birey ve toplumların aleyhine işlediğini gösteriyor.