Üçüncü yıldönümünde 15 Temmuz
Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç, “Ölmeye hazır olan insanlar, ölmeye hazır olmayanlara karşı galip gelirler” diyor. Söylenmiş ve söylenebilecek sözler arasında 15 Temmuz’u en iyi anlatabilecek cümlelerden biri bu olmalı....
15 Temmuz şehitleri ve gazilerine karşı altından kalkması çok zor olan borçlarımız var.
Gerçi, içlerinden “Hadi şu borcunu öde” diyene de rastlamış değiliz.
Şehit olanlar beyaz atlara binip gittiler, gazi olanlar alacaklarının peşine düşmeden, sessizce, reklam peşine düşmeden, vakur bir şekilde köşelerine çekildiler.
Şöyle bir soru soralım:
Geride kalan üç yılı gözümüzün önünden geçirip, ‘15 Temmuz etkisini’ baz alarak ilerlediğimizde karşımıza nasıl bir fotoğraf çıkıyor?
Uzun bir liste yapabiliriz.
Mesela, darbe girişiminden 5 gün sonra, TSK’nın yapısını reforme eden, ‘darbe kültürünün’ yeniden filizlenmesini önlemeye dönük esaslı adımlar atıldı.
Bu adımlar arasında belki de en önemlisi, YAŞ’ın yapısının değiştirilmesi, terfi ve atamalarda ‘sivil çoğunluğun’ sağlanması oldu.
Uygulama ve ‘hazım’ anlamında hâlâ sorunlar olsa da, bu reformların korunmasını önemli bir kazanım olarak görebiliriz.
Geride kalan 3 yılın fotoğrafına adli ve idari alanda yürüyen işlemler üzerinden baktığımızda ise, adaleti gözettiği için ‘yürekleri soğutan’ kararlarla da, hiç ilgisi olmayan insanlara dönük ‘yürek sızlatan’ uygulamalarla da karşılaştığımızı söyleyebilirim.