Bazılarımız “Milli Korunma Kanunu” dönemini mi özlüyor?
Hiçbir gelişmenin bizi şaşırtamayacağı bir toplumuz. Yüksek faiz de, yüksek enflasyon da, çılgın kur artışları da gördük geçmişte. Bugün tanık olduğumuz ve bizi öfkelendiren...
Hiçbir gelişmenin bizi şaşırtamayacağı bir toplumuz. Yüksek faiz de, yüksek enflasyon da, çılgın kur artışları da gördük geçmişte.
Bugün tanık olduğumuz ve bizi öfkelendiren gelişmelere karşı gösterdiğimiz tepkilerin benzerlerini de defalarca tekrarladık. Ama galiba yaşadıklarımızdan fazla ders de almadık.
Eski düzen
Mesela dövize bağlı gerek gerçek gerekse spekülatif fiyat artışlarına karşı gösterilen tepkiler, "Serbest Pazar Ekonomisi"ne geçilmeden önce ceza mevzuatına konu edilirdi. Fahiş fiyatla mal sattıkları iddia edilenler "Milli Korunma Kanunu"na göre hapisle cezalandırılırlardı. O dönemde yani 1950'li yılların döviz krizleriyle geçen ikinci yarısında, tüccar ailelerin fertleri aralarında kura çekip kimin hapse gireceğini belirlerlerdi.
Artık serbest pazar var
Turgut Özal'ın mimarı olduğu 24 Ocak kararları ile hiçbir şeyin fiyatını, paranın faizini ve hatta döviz kurlarını bile devletin belirlemeyeceğini öğrendik.
Önemli olan fiyatı verildiğinde bir malın da, bir yabancı paranın da bulunabilmesiydi.
Arz ile talep arasındaki ilişkiler fiyatların gerçek belirleyicisiydi.
Ama ne de olsa eski alışkanlıklar var sosyo-politik ve ekonomik bakış açılarımızda...
Eski bakış açısı
Sanki 2'nci Dünya Savaşı'ndaki yokluk yıllarında bizim medyaya konu olan "İhtikarcılar"ın, bu defa torunları doların tırmanışını vesile edip sanki yine her şeye aşırı zamlar yapıyorlar.
Veya sanki birileri enflasyonun yükselmesini fırsat bilip faizleri yükseltiyorlar.
Kimse yüksek faizin bedelini en çok bankaların ödediğini adeta görmüyor.
Veya piyasada mal bollaşınca kimsenin pahalı fiyatla mal satamayacağı düşünülmüyor. Ayıp olmasa belki Milli Korunma Kanunu da yeniden yürürlüğe koyulur.
Başkan değil Cumhurbaşkanı
Geçmişte hi...