Bu coğrafyayı anlatırken kelimeler kifayetsiz kalabilir
Yaşadığımız coğrafyadaki gelişmeleri izlerken bunları yorumlamak gerektiğinde sizler de Orhan Veli gibi "Kelimelerin kifayetsiz olduğunu" hissetmez misiniz? Ya da bu coğrafyada yaşarken olayların nedenlerini anlamaya ve anlatmaya...
Yaşadığımız coğrafyadaki gelişmeleri izlerken bunları yorumlamak gerektiğinde sizler de Orhan Veli gibi "Kelimelerin kifayetsiz olduğunu" hissetmez misiniz? Ya da bu coğrafyada yaşarken olayların nedenlerini anlamaya ve anlatmaya çalışmak durumunda olduğunuzda, kendinizi Nasrettin Hoca'nın içine düştüğü çaresizliğin içindeymiş gibi hissetmez misiniz?
Daha önce de yazdığım bu Nasrettin Hoca fıkrasını hatırlatayım...
Hoca'nın çaresizliği
Önde tabutu taşıyanlar arkada cenaze cemaati mezarlığa doğru ilerliyorlarmış. Nasreddin Hoca da tabutun yanında yürümekteymiş.
Birden tabutun kapağı aralanmış... Öldü sanılan kişi başını kaldırmış, tabutun yanındaki Nasreddin Hoca'ya yalvarmaya başlamış:
- Hocam ben ölmedim, bir baygınlık geçirdim. Ama öldüğüme karar verdiler. Beni yıkadılar, duamı ettiler, namazımı kıldılar. Şimdi beni diri diri gömecekler. Hocam, ne olur şu cemaati durdur, beni kurtar...
Cemaat çok kalabalık
Nasrettin Hoca bu sözleri dinledikten sonra şöyle bir etrafa bakmış. Sonra tabuttaki adama dönmüş ve "Kardeşim bu kadar kalabalık cemaate ben laf anlatamam ki... Sana Allah rahmet eylesin" demiş.
Suriye'yi, Irak'ı izlerken ve bunlardan Türkiye'ye nelerin yansıdığını anlamaya çalışırken, "Yeni Dünya Düzeni" ile eskisi arasında bir fark olmadığını sizler de hissetmiyor musunuz? Eski Yeşilçam da böyle değil miydi? Farklı filmleri izlerdiniz ve hepsinin de birbirinin tekrarı olduğunu düşünmez miydiniz?