Dış konjonktürü hesaba almadan siyaset yapılamaz
Bugünlerde ayrıntıları ile tam tahlil edemediğimiz ve "Büyük akıl" kavramı ile nitelediğimiz olguya "Dış konjonktür" de diyebiliriz. Ama bazılarımız saplantılarımızın ve kişilere...
Bugünlerde ayrıntıları ile tam tahlil edemediğimiz ve "Büyük akıl" kavramı ile nitelediğimiz olguya "Dış konjonktür" de diyebiliriz. Ama bazılarımız saplantılarımızın ve kişilere dönük takıntılarımızın rüzgârına kapılıp "İktidar" ile "Türkiye"yi aynı görebiliyoruz. "Büyük akıl"ın hedefinde ise iktidarın değil, Türkiye'nin ya da Irak'ın yahut Suriye'nin bulunduğunu göremiyoruz. Görmezden gelemeyiz Tüm ulusal sorunlarının aynı zamanda uluslararası sorunları da oluşturduğu bir jeo-politik konumdaki Türkiye'nin siyasi kaderi veya istikrarı, sade seçmenin elinde değildir. "Seçmen"in veya iç dinamiklerin ağırlığı dört yılda bir iktidarı belirler. Ama "Dış konjonktür"ün belirleyici etkisi hiç bitmez. Terör de şiddetini dış konjonktüre uyarlı biçimde artırır ya da azaltır. Bazı örnekler Hatırlayın... Demirel'in Dışişleri Bakanı Çağlayangil "Sovyet uçaklarının Suriye'ye Türkiye üzerinden geçmesine izin verdiğimiz için 12 Mart 1971 darbesiyle devrildik" diye dert yanmamış mıydı? Mesela Başbakan Ecevit Kıbrıs'ı kalıcı bir çözüme taşıyabilseydi ne Amerikan ambargosu gelirdi, ne de 12 Eylül'ün yolu açılırdı. Yunanistan'la birlikte Avrupa Birliği'ne girmiş olmaz mıydık? Veya Başbakan Erbakan ambargodaki Libya'ya gitmeseydi, 28 Şubat'ın yolu böylesine kolay açılır mıydı?