Kitlesel tepkiler dış politikayı şirazesinden çıkartır
Dış politikanın problemli konularına diplomatik ve siyasi çözümler aramak yerine bunların meydan mitinglerine dökülmesi ve kitlelerin duygusal tepkilerine konu olması sık sık görülse bile, doğru bir yöntem...
Dış politikanın problemli konularına diplomatik ve siyasi çözümler aramak yerine bunların meydan mitinglerine dökülmesi ve kitlelerin duygusal tepkilerine konu olması sık sık görülse bile, doğru bir yöntem değildir.
Ya Kıbrıs ya ölüm
Bizim kuşak bunu en somut biçimde Kıbrıs Krizi'ne çözümün meydan mitinglerinde aranmasında görmedi mi? 1950'lerde bu mitingle "Ya Kıbrıs ya ölüm" sloganlarıyla başlamıştı. Sonra bu sloganlar "Ya taksim ya ölüm"e dönüştü. Bu arada 6-7 Eylül 1955 gecesi İstanbul'daki Rumları hedef alan bir pogrom da, bu diziye eklendi. Ama çözüm meydanlarda değil Zürih ve Londra konferanslarında geldi ve Kıbrıs devleti böyle kuruldu.
?Hâlâ kriz konusu
Bu arada Kıbrıs'ı çözüme bağlayan ve Türkiye'nin de garantör devlet olmasını sağlayan Menderes ve Zorlu'yu idam ettik. Fetih'ten beri birlikte yaşadığımız İstanbul Rumlarını da, 6-7 Eylül 1955 ile 1964 tehciri ile yitirdik.
Kıbrıs Krizi'nin daha sonraki aşamaları hâlâ hatırlarda... 1974'teki askeri müdahalemizi diplomatik bir çözüme bağlamak yerine seçim malzemesi yaptığımız ve Ecevit'in miğferli posterlerinin iğvasına kapıldığımız için, Yunanistan da Kıbrıs Rumları da Avrupa Birliği'ndeler. Bizim için de Kıbrıs hâlâ bir kriz konusu.
Mavi Marmara krizi
İsrail yayılmacılığına karşı Arapların ve özellikle Filistinlilerin çaresizliklerine seyirci kalmak tabii ki mümkün değil. Ama sorunu meydanlara ve kitlelerin öfkesine taşımak da fazla doğru değil. "Mavi Marmara Krizi"nin diplomaside açtığı yaralar henüz onarılırken, hükümeti yine çıkmazlara sürükleyecek kitlesel tepkilerden kaçınmamız gerekiyor.