Tam demokrasiye alışıyorduk ki üstümüze “Silahlı Kuvvetler” geldi
Telgraftan internete, telli telefondan cep telefonuna, dedikodudan sosyal medyaya, otobüsten uçağa hiç yadırgamadan geçmiş bir toplumun fertleriyiz. Ama Parlamenter Sistemden Başkanlık Sistemi'ne geçtiğimizi hâlâ...
Telgraftan internete, telli telefondan cep telefonuna, dedikodudan sosyal medyaya, otobüsten uçağa hiç yadırgamadan geçmiş bir toplumun fertleriyiz. Ama Parlamenter Sistemden Başkanlık Sistemi'ne geçtiğimizi hâlâ anlamayanlar oldukça fazla...
Alışmaya başlamıştık
1946'da çoğulcu demokrasiye girerken, galiba toplum değişime alışsın diye yumuşak geçiş yapılmıştı. Yani "Açık oy-Kapalı tasnif" sistemi ile kimin kimi seçtiği tam anlaşılamamıştı. 1950'nin 14 Mayıs seçimleri ile çoğulcu demokrasiye ilk adımı attık ve sonraki 1954 ve 1957 seçimleri, sanki yüzlerce yıldan beri bu topraklarda hep serbest seçim yapılıyormuş gibi yapıldı.
Tam alışıyorduk
Hani köylüye "Hiç âşık oldun mu" diye sorulduğunda "Tam âşık oluyordum, üstümüze jandarma geldi" diye cevap vermiş ya... Biz de tam demokrasiye alışıyorduk ki 27 Mayıs 1960'ta üstümüze Silahlı Kuvvetler geldi.
Silahlı Kuvvetler
O 27 Mayıs günlerini hiç unutmuyorum... O zamana kadar "Silahlı Kuvvetler" diye bir kavram yoktu, doğrudan "Ordu" denilirdi. 27 Mayıs sabahı darbeyi radyodan açıklayan rahmeti Alparslan Türkeş "Kardeş kavgasını önlemek için Silahlı Kuvvetler idareye el koydu" şeklinde bir duyuru yapmıştı. O sabah radyoyu açıp bu duyuruyu dinleyen sanatçı Necmi Rıza Ahıskan'ın ağabeyi "Silahlı Kuvvetler idareye el koydu" cümlesini duyunca, radyoevini eli silahlı haydutların bastığını sanmış ve korkudan tam üç gün kekelemişti. Daha sonra Turan Güneş o günleri konuşurken "Eli silahlı kuvvetler" diyerek 27 Mayıs'a açıklık getirirdi.
Atatürk büstü
Aslında Necmi Rıza ailesinin o 1950- 60 arasında yaşadıkları hep böyle insanı güldürürdü... Mesela 1555 yılının 6-7 Eylül gecesi azgın kalabalıklar Beyoğlu'nda azınlıklara ait mağazaların vitrinlerini kırıp, içerideki malları yağmalıyorlardı. O gece mağaza sahipleri vitrinlerine Atatürk'ün büstlerini koyup, yağmacılardan kurtulma yolunu bulmuşlardı...
Beethoven büstü
Necmi Rıza'nın da Beyoğlu'nda bir kumaşçı mağazası vardı. O gece kargaşa başlayınca Necmi Rıza'nın ağabeyi de hemen mağazanın vitrinine bir büst koymuş ve mağaza bu sayede yağmadan kurtulmuş. Ertesi sabah gün ağarınca ne görsünler? O karanlıkta ve telaş içinde mağazanın vitrinine meğer Atatürk'ün değil Beethoven'in bir büstünü koymuşlar. Necmi Rıza "6-7 Eylül gecesi herkesi Atatürk, beni de Beethoven kurtardı" der ve kahkahayı patlatırdı.
Bir Kurban Bayramı'nı üstelik Başkanlık Sistemi'nde yaşarken satılmayı bekleyen kurbanlıkları değil, "Annemiz kokteyle gitti" diyerek hüngür hüngür ağlayan karides yavrularını düşünerek yazımı noktalıyorum.