Yaşamayı ciddiye alarak da siyaseti izlemek mümkündür
Bazılarımıza göre bizim Kıbrıs'ı bir çözüme bağlamadan Kudüs sorunu ile ilgilenmemiz bir çeşit abesle iştigal olabilir. Bunlar Amerikalı olsalardı, "Kuzey Kore'yi halletmeden Suriye'de ya da Kudüs'te ne...
Bazılarımıza göre bizim Kıbrıs'ı bir çözüme bağlamadan Kudüs sorunu ile ilgilenmemiz bir çeşit abesle iştigal olabilir. Bunlar Amerikalı olsalardı, "Kuzey Kore'yi halletmeden Suriye'de ya da Kudüs'te ne işimiz var" derlerdi herhalde. Amerika'da aynı anda birden fazla işi yapamayanlara örnek eski Başkanlardan Gerald Ford'dur. Ford yürürken konuşunca düşermiş ve doğum kontrol aracı olarak da sakız çiğnermiş. Yani aynı anda hem Kıbrıs'la hem de Kudüs'le uğraşmak, bazıları için pek mümkün değildir.
Temel yaklaşımı
Bazılarımız ise, herhangi bir konuda adım atmak için vakit her zaman erkendir. Bunlar Gonçarov'un Oblomov'u gibi hep beklemekten yanadırlar. Temel ise beklemeyi farklı açıdan ele alır... Mesela Temel aynı filmi 20'nci defa seyrettikten sonra sinemadan çıkarken, bilet satan adam gişeden çıkıp yolunu kesmiş ve "Bu filmde ne var ki her gün gelip izliyorsun bunu" diye sormuş. Temel soruyu şöyle cevaplamış:
- Filmde bir sahne var. Güzel yıldız plaja geliyor ve elbiselerini çıkartıp mayo giyecekken bir tren geçiyor plajın önünden. Bu tren yüzünden kadını çıplak göremiyorum. Bu trenin mutlaka rötar yapacağını düşündüğüm için her gün aynı filme geliyorum.
Gerçi isimleri Temel olmayan bazılarımız da aynı Kemal Sunal filmini defalarca seyredip hala "Sonunda ne olacak" diye merak ederiz ama büyük çoğunluk siyaseti de yaşamayı da farklı açılardan ele alır...
Şiiri ve şiirselliği unuttuğumuz dönemlerden birindeyiz. Güncel kavgalar ve gerginlikler vaktimizin çoğunu almakta. Böyle dönemlerde Nazım Hikmet'in "Yaşamaya Dair"lerinden birini yeniden okumakta sayılmayacak kadr çok yarar vardır.
Yaşamaya dair
"Yaşamak şakaya gelmez,/ büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın/ bir sincap gibi mesela,/ yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,/ yani bütün işin gücün yaşamak olacak./ Yaşamayı ciddiye alacaksın,/ yani o derecede, öylesine ki,/ mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, / yahut kocaman gözlüklerin,/ beyaz gömleğinle bir laboratuarda/ insanlar için ölebileceksin,/ hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için/ hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,/ hem de en güzel en gerçek şeyin / yaşamak olduğunu bildiğin halde./ Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,/ yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin/ hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,/ ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, / yaşamak yanı ağır bastığından."