Yerlerinde sayarak bir yere gittiklerini zannedenler üzerine...
Belki farkında değilsiniz... Ama yıllar eskisinden farklı bir hızla geçmeye başladı. "Bilişim çağı"nda "zaman" da eskisinden daha hızlı biçimde tüketiliyor.Ama bizim siyasetimizin bazı...
Belki farkında değilsiniz... Ama yıllar eskisinden farklı bir hızla geçmeye başladı. "Bilişim çağı"nda "zaman" da eskisinden daha hızlı biçimde tüketiliyor.
Ama bizim siyasetimizin bazı aktörleri adeta dondurulmuş bir gündemi tekrarlayarak, yerlerinde saymayı denemekteler. Dün Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın "Çankaya"sını boykot eden kifayetsiz muhterislerin bugünkü benzerleri, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "Beştepe"sini boykot ederek siyaset mesleğini icra ettiklerini sanmıyorlar mı?
Bir İsveç hikâyesi
Çocuk yaşlarımda okuduğum İsveçli mizah yazarı Hasse Zetterström'ün (1877-1946) bir hikâyesini yine hatırlatacağım...
Türkiye'de bugün de gündemimizi işgal eden bazı kemikleşmiş davranışları izlerken, bu hikâyeyi hep hatırlıyorum. Bu hikâyeyi, belleğimde kaldığı kadarıyla aktarıyorum:
Bir baba ve oğlu, her pazar yiyeceklerini sırt çantalarına yükleyip, kent dışındaki kırlara uzanan uzun bir yürüyüşe çıkarlarmış. Yürüyüşün sonunda kırlarda oturur, yanlarında getirdiklerini yerlermiş.
Akşamüstü de hava kararmadan yine yürümeye başlar ve evlerine dönerlermiş.
Yağmur başlayınca
Bir pazar yine yürüyüş için hazırlanmışlar.
Tam bu sırada sağanak şeklinde yağmur başlamış. Oğlan babasına "Baba bu yağmurda yürüyemeyiz.
Bu pazar herhalde evde oturacağız" demiş. Baba bu sözlere sinirlenip, oğlunu terslemiş ve "Hiçbir yağmur yürüyüşümüze engel olamaz. Şimdi sırt çantalarımıza yemeklerimizi koyup, yemek masasının etrafında üç saat yürüyerek döneceğiz" demiş.