Durduğun Yer, Durman Gereken Yer mi?

Jacques Ellul, Sözün Düşüşü’nde: “Günümüzde imajlar, duyu tecrübemizin, düşünce sürecimizin, duygularımızın ve ideolojimizin günlük besinidir” der. Bugün...

Jacques Ellul, Sözün Düşüşü’nde: “Günümüzde imajlar, duyu tecrübemizin, düşünce sürecimizin, duygularımızın ve ideolojimizin günlük besinidir” der. Bugün yaşadığımız bu imajlar dünyasında her şey aslında bu günlük besine göre kurgulanıyor. Bu bakımdan sabah kalkıp başladığımız günün içinde karşımıza çıkan her şey bu kurgunun, imaj dünyasının bir ürünüdür. Nedense bu imajlar gerçek bir körlüğün ürünü olarak sür-git değişip, duruyor. Bu değişimlerin hiç birisi bizim lehimize işlemiyor. Çünkü sürekli olarak bu imajların içerisinde kaybolup duruyoruz ve kendimizi tahkim edecek, yenileyecek bir eleştirel düşünceye sahip olamıyoruz. Bireysel hayatımız da toplumsal hayatımız da bundan mahrum olduğu için yönetme biçimimizde ister istemez bu mahrumiyetin ürünü olarak daha trajik bir hal arz ediyor.

Bugün İslam dünyasını bir uçtan diğerine tarayalım, elle tutulur bir yönetim örneği göremeyiz. Örnek bir belde, örnek bir sosyal yaşam, huzur ve refahın olduğu ve gerçekten insanlara bir gelecek vaat eden, ufuk gösteren hiçbir yapı ile ne yazık ki karşılaşamıyoruz. Baktığımız zaman sürekli beka sorunu yaşayan, ekonomik ve sosyal bunalımlarla dış müdahalelere açık, halkına uzak yönetimler görüyoruz. Dikkat ederseniz sürekli kabahati uzakta aradığımızdan mesuliyetlerimizi yerine getirmeme gevşekliğinin açtığı sorunların altında inliyoruz. Bu bağlamda hiçbir acı hiçbir yara uzak değil. Somali’den Myanmar’a, Yemen’den Filistin’e, Suriye’den Afganistan’a varana kadar her noktada düşen gözyaşı, acı bizim hanemize düşüyor.

Kısır etnik, mezhepçi yaklaşımların ve de ufuksuz stratejilerin ne ulus devletlere ne de etnik yapılara ve mezheplere bir faydası var. Hattı zatında bu koca parçalanmışlık hal “dış güçler”, “üst akıl” diye tabir edilen cepheyi keyiften dört köşe yaptığını söylesek mübalağa etmiş olmayız. Nasıl bir yönetim sergiliyoruz ki sürekli bu müdahalelere maruz kalıyoruz ya da kalma sıramızı bekliyoruz. Neden bu kadar kırılgan bir yapıya sahibiz? Hamasetten örülmüş imaj dünyası eninde sonunda çatlıyor ve her yana elem rüzgârları savuruyor. İster bu rüzgârın ismi Arap baharı olsun, ister Acem kışı ne olursa olsun; olan bize oluyor, bizi buluyor. Ne Sünni hilali kalıyor ne de Şii yayı hepsi kırılıyor. Demek ki problem başka yerde, keşke problemin kaynağına doğru neşteri vurabilsek!

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Hayata Açılan Kapı: Okumak! 25 Şubat 2018 | 265 Okunma Muhtelif Meseleler 18 Şubat 2018 | 117 Okunma Hayırlı cumalar! 11 Şubat 2018 | 174 Okunma Aynı be ya! 04 Şubat 2018 | 121 Okunma Hatıralar yürüyünce 28 Ocak 2018 | 272 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar