Gün acı
Gecenin ilerleyen saatleri, yağmur yağıyor. Gök gürültüsü ürkütücü sesler çıkarıyor. Yalın ayak saçağın altında duruyorum. Soğukmuş, öyle diyorlar. Ancak ne...
Gecenin ilerleyen saatleri, yağmur yağıyor. Gök gürültüsü ürkütücü sesler çıkarıyor. Yalın ayak saçağın altında duruyorum. Soğukmuş, öyle diyorlar. Ancak ne dışarıdaki gökyüzünün gürültüsü içimin sesini bastırıyor ne de soğuk değiyor. Bir kanama hali gibi; insan gelen günlerin kifayetsizliğine mi yansın, konduramadığı yerden kırılmalara mı? Günler sadece incinecek yerlerden haber taşıyor. Bir hatırayı tuzla buz ediyor. Olmaz diyorsun, oluyor.
Bütün bildiklerin, bütün inandıkların elini ayağını bağlıyor. Telefondaki ses olan bizim gibi sebepsiz serçelere oluyor diyor. Bir telgrafın teline konmuş bir serçeyi gelip buluyor. Bütün bildiklerin gördüklerini açıklamaya yetmiyor. İnsan üzülüyor, üzüldükçe gönül coğrafyası dağlanıyor. Böyle mi olacaktı? Bu da mı olacaktı? Soruları gayri ihtiyari dökülüyor. Kimsenin hakkı yok! Yalın ayak meydanlara koşan, bir dilim ekmeğini inandığı yola azık eden insanları üzmeye diyorsun. Sadece sevmek yetmiyor. Sadece ait olmak, bir yerde bulunmak, hem de en dipte en yakında durmak anlamaya yetmiyor.
Önümdeki kitabın üstünde bir söz var. Hegel’e ait. Hegel, “Doğru, tarihe direnebilendir” demiştir. Şimdi tarihe direnen o büyük çınarın gözleri geliyor, gözlerim nemli. Sözleri duruyor, her karşısına geçtiğimizde çivi gibi çaktığı. Ömrünü vakfettiği ve ahir ömrünü yolda tamamladığı o büyük çınar. En çokta o aklıma geldikçe utanıyorum. Payıma o kadar düşüyor, utanmak. Bu ümitsizlik veya başka bir şey değil. Çünkü yol bir mülk değildir. Doğru yani hakikattir. Haktır. Kim yolda kalmaya gayret ederse yol onu terbiye eder. Eksikliklerini tahliye eder. Ancak kim de yolu mülk edinirse onu da…
Kendime iyi gelecek bir şeyler söylemem lazım ama teskin edecek cümleler kuramıyorum. İşte tam bu nokta da Epiktetos yetişiyor imdadıma ve ihtiyacım olan şeyi söylüyor. “Bizden bağımsız olanları kontrol edemeyiz ve bunlara kafayı takar, bunlarla dertlenirsek, endişeyle yaşamak zorunda kalırız, dünyaya lanet ederiz ve bunların esiri oluruz. Eğer bu ikisi arasındaki farkı anlar ve kontrol edemediğimiz