Nereye bakıyorsun?
Yusuf Yalanız, “koşarsan yola bakarsın, durursan etrafa bakarsın” diyor. İnsanın baktığı yerin önemi onun hareketi ile ilgili. Durduğu yerde insan, hareketsiz kalınca kendisi ve etrafı ile yakın- uzak herkesle...
Yusuf Yalanız, “koşarsan yola bakarsın, durursan etrafa bakarsın” diyor. İnsanın baktığı yerin önemi onun hareketi ile ilgili. Durduğu yerde insan, hareketsiz kalınca kendisi ve etrafı ile yakın- uzak herkesle uğraşır. Bu uğraş da ataletten, başıbozukluktan, tembellikten başka bir şey getirmez. Bugün o kadar çok eskimiş hatıranın üzerinde yüzergezer tip var ki, sanki bin tonluk bir yükün altında kalmışta dilinden gayri başka hiçbir uzvu hareket etmez olmuş. O da sadece zehirli bir ok gibi, dokunduğunu imha eden bir işleve sahip. “Dertleri” elvan elvan sıralar, hangisi ile dertleniyorsun diye sorsan bin bir mazeret üretir. Herkesin bir kulpu, her işin bir noksanı vardır muhakkak. ‘Hadi’ desen, biranda umutsuzluk çukurunun içine atıverir de aynı yerden karalar bağlarsın hiç farkına bile varmadan.
Onun için koşularda yarışmacıları motive etsin diye “tavşan atlet”ler olur, yarışın devamını, koşucunun motivasyonunu sağlar. İç disiplinden kopmaması için atlete bir miktar dış baskı oluştururlar. Koşunun ritmini üst seviyede tuttururlar. Bugün aslında insanı olduğu yerden kaldıracak, bir adım dahi olsa attıracak harekete geçirecek birçok şey var. İnsanın kendisi ve etrafı ile uğraşarak tüketeceği bir tek anı bile yok bu etmenlere bakınca; dünyanın şuan ki hali, yaklaşan bir birinden beter kötülüklerin hepsi bu etmenlerden diyebiliriz. Özellikle bir misyon yüklenmiş ve bunu içselleştirmiş birinin duruşu, hareketsizliği tam bir çelişkidir. Şifadan çok yaraya sebebiyet verdiği; insanları atalete, miskinliğe, belki de bu çağın en büyük hastalığı olan duyarsızlığa sürüklediği için en büyük suçlardan sayılmalı.
Bugün ucuz bir söz haline getirilen “dava” sözcüğü bütün anlamlarından soyulmuş, üryan bir şekilde ortalık malı olmuştur. Her boş vermişin diline sakız olmuştur. İlk gelen tehdide karşı kalkan olarak kullanılmaktadır. Ne ki dava sahibi olmanın gerektirdiği sorumluluk, netice itibari ile bedel ödemek sadece duygusal ve romantik diskurlara mezedir. Ya geçmişte kalmıştır ki, start çizgisinden bir adım atamamıştır ya da ilk yüz metreye bir heyecan koşmuş ondan sonra oturmuş onun hikayesini anlatmaktan parkuru unutmuştur. Onun için hatırlatıcıların hiçbir ikazı onu harekete geçiremez. Bir de herkesi, “dava adamı”, “teşkilatçı”, “ihvan” yapmaya çalışanların unuttuğu bir şey var, bunların hepsi kolay olunur ama insan olmak ve insan kalmak zor. Eskiler “bize insan evladı lazım” derdi. Bu işte bütün meseleyi özetleyen irfani bir durum. İnsan olursa, gerisi de olur.