Öz’ün ifadesi üzerine
İslam toplumları kendini ifade etme kabiliyetini kaybedip, başkaları tarafından ifadelendirilmeye başladığı günden buyana sürekli ivme kaybederek hükümsüz bir noktaya doğru sürüklendi. Bu sürükleniş...
İslam toplumları kendini ifade etme kabiliyetini kaybedip, başkaları tarafından ifadelendirilmeye başladığı günden buyana sürekli ivme kaybederek hükümsüz bir noktaya doğru sürüklendi. Bu sürükleniş içerisinde seküler batı dünyasının ortaya koyduğu değerler kümesine erişmek istidadı herkese sirayet etti. Bu durum aynı zamanda ulus-devlet sınırları içerisine hapsedilmiş yerel anlayışlar ile desteklendi. Bununla birlikte din, sadece geleneksel bir motif olarak yer bulabildi hatta bazı durumlarda daha da ileri gidilerek tarih dışı bir argüman olarak görüldü. Bu eğilim genel olarak yerleştiğinden toplumlar da zaman içerisinde modern ve geleneksel olmak üzere ikiye ayrıldı Bu ikili bakışın ortaya çıkardığı çatışma giderek İslam’ın hükümlerini silme, sindirme ve seküler dünya ile uzlaştırma çabasına dönüştü. haliyle Batı için yeni bir keşif olarak ortaya çıkan bu durum adeta Müslüman kimliğini, batının terbiyesine tabi tutar oldu.
Bu terbiye süreci nedeniyle hayatın gerçek yüzü bizi hala kendisine çekemiyor. Çok fazla geriye gitmeye gerek yok son çeyrek asır boyunca İslam ülkelerinde cereyan eden bütün hadiselere baktığımız zaman maruz kalınan felaketlerin sadece iktidar sahiplerinin yozlaşması ile olmadığını görürüz. Bütün bir toplumun ahlaki olarak, madden ve manen bozulmuş olması ve en basit düzeydeki insani erdemlerin yitirilmiş olmasını bu ifade kaybının ana sebepleri arasına dâhil edebiliriz. Bu bakımdan bugün sınırlar boyu ilerleyen ihtilafların, çekişmelerin ortaya çıkardığı ürkütücü manzarayı sadece ulusal stratejiler ve çıkarlar olarak okumak, değerlendirmek açığa çıkan manzarayı bir bütün olarak görememektir. Hattı zatında yozlaşmanın boyutunu görebilmek için ulus ölçekli bakalım, yine değişen bir şey yok ve olan ise oldukça can yakıcı bir manzara. Gördüğümüz şeye birkaç soru yönelttiğimizde her şey kendini açık ediyor. Mesela, kâmil manası ile bir hürriyete sahip, kendi kaderini hiçbir etkiye maruz kalmadan tayin edebilen ulus var mı, kaç tane ve nerede?
Yazık ki, son derece dikkatten, itidalden, ferasetten ve basiretten yoksun bir şekilde kör bir dövüş içerisinde debelenip duruyoruz. Kendi bağlamından kopmuş olduğu için din sadece günlük politikanın ihtiyaçlarını, insanların büyük hatalarının yamalarını yapan bir düzeyde hayata etki ediyor. Bireysel ve içsel bir ihtiyaç düzeyinde ve gerçek hayata yaklaştırılmıyor. Aslında toplumsal olarak mühim anlarda işlenen hataların ne kadar dehşet sonuçlar ortaya çıkardığı görülmüş iken hiçbir tedbir almadan, hiçbir iyileştirici adım atılmadan ve özellikle hiçbir süreç sorgulanmadan yaşanmaya devam ediliyor. Bugün bütün bu olup biten nedeniyle Müslüman kimliği sürekli hasarlı bir halde gösteriliyor. Müslümanların izzet ve onuru sürekli zedeleniyor. Her bakımdan işgal edilen zihinler ve hayatlar, konformatik bir ataletin içerisinde yüzüyor.