Sanal mı gerçek mi?
Günümüzde her şey o kadar aleni bir şekilde yaşanıyor ki insanların hiçbir hali gizli kalmıyor dolayısı ile insanın ne kendine özel bir anı, ne de insanların ilgisini çekecek bir yanı kalıyor....
Günümüzde her şey o kadar aleni bir şekilde yaşanıyor ki insanların hiçbir hali gizli kalmıyor dolayısı ile insanın ne kendine özel bir anı, ne de insanların ilgisini çekecek bir yanı kalıyor. Bütün duygular, eylemler, işler göz önünde cereyan ediyor. Ve herkes için daha çok takdir görme, daha çok beğenilme hastalığı var ve bu hızla yayılıyor. ‘Ben buradayım’ çılgınlığı diyebileceğimiz kimi vakalar da yapılan uçuk kaçık şeylerle fark edin naraları attırıyor. Bütün bu numaralarla insanların kendini bir şekilde göstereceği bir kişisel medya mecrası oluşuyor. Bu bakımdan hiçbir işin bereket ile yan yana gelmesi mümkün değil. Çünkü icat edilen yeni yaşam biçimi ile yaralı, eksik bir hayat yaşanıyor. Gerçek dünya ile yansıtılan dünya arasında görece fark azalmış gibi oluyor ancak gerçekte bu fark giderek artıyor.
Herkese sunulan bu pencere ile sanki bir eşitlik sağlanmış gibi görünüyor. Örneğin dağ başında türkü söyleyen bir çobanın tıklanması ile popüler bir şarkıcının tıklanması arasında bir fark yokmuş gibi görünüyor. Oysa ticari veriler açısından elde edilen şey çok farklı. Belki çoban bir şov programına iki üç dakika konuk olma imkânı yakalarken diğer taraftan popüler tip bunun karşılığında hem ününü hem de kazancını artırabiliyor. Diğer yandan yemekten, özel hayata, çocuk yetiştirmekten, giyim kuşama, din’den siyasete, vaaz’dan aforizmaya birçok şey aynı mecrada akıp gidiyor. Bir nehre akıtılan atıklar, suyu ne kadar saf bırakırsa bu mecralarda hem kişileri hem de mesajları, meseleleri o kadar saf ve temiz bırakabilir. Belki herkesin kendince haklı nedenleri vardır; bir vaiz için daha çok kişiye ulaşıp (takipçi toplama)tebliğ yapma (!), bir siyasetçi için seçmene daha yakın olma (!), bir genç için fark edilme, bir başkası için duyuruda bulunma gibi nedenler sıralanabilir. Nedeni ne olursa olsun, ne kadar işe yararsa yarasın bu mecralar; en ağır, en çaba mahsulü işleri bile bir müddet sonra bayağılaştırıp, değersizleştiriyor.
Değerler vurgusu yapanları bile öğütüyor. Hiç kimsenin hikâyesinde, hayatında, işinde, özelinde (mahreminde) bir giz kalmıyor. Her şey saçılıp dökülüyor. Döküldükçe kirleniyor, kirletiyor. Belki herkesin muzdarip olup da bir türlü terk