Bir Urfa hikayesi; Dumana gizlenen tokat!..
O kadar eskimişti ki siyah önlüğü, pörsümüş ve yıkanmaktan neredeyse koyu gri bir renk almıştı... Beyaz yakasını önlüğünün üzerine attı, beli lastikli pantolonunu yukarı çekti...
O kadar eskimişti ki siyah önlüğü, pörsümüş ve yıkanmaktan neredeyse koyu gri bir renk almıştı... Beyaz yakasını önlüğünün üzerine attı, beli lastikli pantolonunu yukarı çekti, yırtık çoraplarının üzerine bir çift çorap daha giydi...
Dışarısı çok soğuktu çünkü... Minik ellerini babasının Suriye'den kaçak yollarla getirdiği "gavur eskisi" ceketinin cebinde ısıtabilirdi de, peki ya ayakları?..
"Cızlavet"i çatlamış, su alıyordu... Bu da pek dert değildi onun için... Alışmıştı kendini ekmeğin yoksul yollarına vururken, üşümüş ayaklarını nasıl da unuttuğunu!..
Annesi derme çatma mutfakta "bulgur aşı" pişiriyordu... O küçücük çocuk yese de, kendini Kötüler Mahallesi'nden Urfa çarşılarına atabilse diye!..
Babası kaçaktaydı küçük çocuğun... Dört kardeşiyle birlikte her akşam Kötüler Mahallesi'nin arkasında; gölgeleri Bizans mağaralarına yansıyan kaçakçı atlarını gözlerdi...
Gece, Abdullah, Kemal, Ali ve Celal'le birlikte beton damın üzerinde üşüyerek çok beklemişlerdi... Üstelik derslerini aksatmayı göze alarak...