Cahiliye çukurunda ölüme oturmak!..
Yağmur hiç bu kadar hüzünlü yağmamıştı... Rüzgâr albenisini yitirmiş bir serinlikte yağmur damlalarını genç kızın saçlarına savuruyor; hüzün, kanatları ıslanmış bir kelebeğin sersemliğinde yolunu arıyordu!..
Hava soğuktu ve o, toprak zeminde otururken ayakları çıplak, elleri bağlıydı...
Kümesteki tavukların koşuşturmasını izledi bir süre... Çocukken babasına, dedesine az mı sitem etmişti ayaklarına bastıkları horozları keserken!..
İçinde korkunun dev dalgalarıyla boğuşan bir endişe vardı ve bu giderek yok olmaya hapsedilmiş bir paniğe dönüşüyordu...
Kürekteki toprak başının önünden savrulurken o hem soğuktan hem de biçareliğin ürkekliğinden titriyordu...
Kazma toprağa her değdiğinde alçakça hazırlanan sona bir adım daha yaklaştığını hissediyor, tutulmuş dilinden yırtık bir haykırışı koparmaya çalışıyor, ne yazık ki başaramıyordu!..