Eski bir Urfa hikayesi... Ekmeğin yoksul yükü!..
Güneşin yüzünü henüz gösterdiği saatlerde, mangal ateşiyle ısıtılan gecekondunun bir odasındaki telaş, az sonra başlayacak korku sürecinin ürünü değildi!..Bir bıkkınlık da bu...
Güneşin yüzünü henüz gösterdiği saatlerde, mangal ateşiyle ısıtılan gecekondunun bir odasındaki telaş, az sonra başlayacak korku sürecinin ürünü değildi!..
Bir bıkkınlık da bu telaşı derinleştiriyordu... Bir kadın çuvaldan çıkardığı ceketleri tek tek silkeleyip özenle katlıyor, üst üste koyuyordu...
20 kadar ceket hazırlandıktan sonra en alttakinin kolları ceketlerin üzerinden düğümleniyor ve küçük "balya" taşınmaya hazır hale geliyordu...
Küçük bir çocuk ise sabahın köründe, buz gibi bir odada ısıyı depoladığı yorganının içinde, annesinin bu telaşını izliyordu...
Gözleri çapaklı bu çocuk, garip bir hüznü yüzünde bir dövme gibi taşıyan bildik biçarelerden biriydi!..
Uzun süre annesini seyretti çocuk... Kahvaltı hazırlamadan ekmeğin kaçağına odaklanan bir annesi vardı!..