Yandaşa bal, millete acı!..
"Çelişki" ve "çarpıklık" sözcüklerinin anlamları son 18 yılda her harfi adeta balçığa bulaştırılarak yeniden tasarlandı ve sadece milleti değil, devleti de tüketen birer zehir örneği olarak...
"Çelişki" ve "çarpıklık" sözcüklerinin anlamları son 18 yılda her harfi adeta balçığa bulaştırılarak yeniden tasarlandı ve sadece milleti değil, devleti de tüketen birer zehir örneği olarak, yaşamın tam da bağrına enjekte edildi...
Ülkede artık zenginlikle yoksulluk, varlıkla yokluk, açlıkla tokluk, yandaşlıkla kimsesizlik çatışmıyor... Yaşamın ta kendisi de derin bir buhran içerisinde ayakta durabilmek, nefes alabilmek için çırpınıyor ve bu sırada ülkeyi sadece karanlığa değil, yokluğun paslı sefaletine terk eden siyasal iktidar, işte yazının başında anlatılan o çarpıklığın her gün yeni bir versiyonunu, yeni bir senaryoyla gündeme getirmekten kaçınmıyor..
Ve toplumun büyük bölümü de, bu rezalet filmi seyretmekten başka bir şey yapamıyor...
Ne tuhaf değil mi; Türkiye'nin her köşesinde artık çöp konteynerlerinden savrulmuş gıda atıklarını toplayan yaşlılara, gençlere, çocuklara ve kadınlara rastlamak sıradan hale geldi...
Toplumu saran derin buhran asayiş olaylarında patlamaya yol açıyor, bu sırada Türkiye'nin sözde "muhafazakar" kılıklı bir yandaş-rantiye kesimi de lüks yalılarda, rezidanslarda, yatlarda- katlarda ve son model ciplerde dolaşıyor, bir yandan da ağızlarından düşmeyen din sömürüsünü tespih taneleri gibi çekerek, milleti uyutan siyasetin rezaletlerine gölge yapıyor...
Vurgun- talan, ihale- yolsuzluk, rüşvet- bataklık sarsıntısının iyice ayyuka çıktığı bir dönemde; siyaset, yoksullaştır- köleleştir zihniyetiyle kontrol altında tuttuğu kitleleri din sömürüsü ile uyuturken, bu ülkenin Diyanet İşleri Başkanı da altındaki son model makam aracını unutarak, fakirliği kutsal bir şeymiş gibi anlatıyor ve toplumun uyutulmasına ne yazık ki katkı sunuyor...