Bir 15 Temmuzcular var, bir de 16 Temmuzcular...
O geceyi yaşadım. Kimi yüreklere korkunun nasıl kapkara bir karanlık gibi çöktüğü o gecenin böğründen yüreklerindeki iman ve cesaretle aydınlığı çıkartan civanmertler tanıdım.
O zahiren mangalda kül bırakmayan kimi zevatın telefonlarını kapatıp nasıl sırra kadem bastığını...
Milletin adsız-sansız yiğit kahramanları meydanlarda ölümüne direnirken o adıyla-sanıyla tafra yapan kibir budalalarının nasıl deliklere bir fare gibi saklandıklarını...
Reis ölüme meydan okurken hayatlarını her şeyin üstünde tutan nice korkakların gün ışıdıktan sonra tekrar meydanlara nasıl kahramanlık pozlarıyla indiklerini...
***
Reis İstanbul’a geliyordu.
Ölüm çemberinden geçerek.
Uçağı inmeyebilirdi.
Gökyüzünde pusuya yatmış alçak darbeciler Reis’in uçağını o gasp ettikleri en gelişmiş savaş uçaklarıyla imha edebilirlerdi.
Veya Reis’in uçağına iniş izni verdikten sonra onu bilinmeyen bir yere götürebilirlerdi en onursuz uygulamalar eşliğinde...
Reis’i orada karşılamaya gelenleri toplu kıyımdan geçirilebilirlerdi.
Gencecik delikanlılarımızın, kızlarımızın, çocuğunu kucağına alıp ölümün üstüne yürüyen kadınlarımızın, saçları ve sakalları ağarmış amcalarımızın, dedelerimizin, dayılarımızın o görüntülerini hatırladıkça hâlâ ağlarım.