Mandacılar Atatürkçü ve ulusalcı olabilir mi?
Referandum sonuçları üzerinden “Avrupa” merkezli bir gerilim ve çatışma politikası izleniyor. Avrupa istiyor ki Türkiye’de istikrar olmasın… Türkiye kendi sorunlarını çözerek büyümesin...
Referandum sonuçları üzerinden “Avrupa” merkezli bir gerilim ve çatışma politikası izleniyor.
Avrupa istiyor ki Türkiye’de istikrar olmasın…
Türkiye kendi sorunlarını çözerek büyümesin, güçlenmesin…
Avrupa; kendi ayakları üzerinde duran, en önemlisi de kendi beyniyle kendisini yöneten bir Türkiye olsun istemiyor.
O yüzden Türkiye’ye diz çöktürmeye çalışıyor.
Bakmayın siz Avrupa’nın “demokrasi ve özgürlük” dediğine.
Avrupa, Türkiye’nin tıpkı kendisi gibi veya kendi ayarında bir demokrasiye sahip olması derdinde hiç değil.
Başka bir deyişle, zannediliyor ki; Türkiye tıpkı Avrupa gibi olsa, Avrupa Türkiye’yi çok sevecek.
Zinhar doğru değil bu…
İşin doğrusu sevgili Haşmet Babaoğlu’nun dediği gibi; “Avrupa kendisi gibi olan bir Türkiye olsun istemiyor, kendisine boyun eğen bir Türkiye olsun istiyor. Bir dediğini iki etmeyen bir Türkiye olsun istiyor.”
İçimizdeki Avrupa-perestlerin veya Mankurtların “AB’den uzaklaşıyoruz, bu yüzden Avrupa tepkili!” lafları, Avrupa’da imal edilmiş bir operasyonun söylemi niteliğinde.
Avrupa, sadece ve yalnızca kendi çıkarlarıyla ilgili…
“Demokrasi ve özgürlük” söylemi, Avrupa’nın kendi çıkarları için kullandığı bir araçtan ibaret.
Durum böyle olmasaydı, Esed ve Sisi diktatöründen rahatsızlık duyarlardı.
Her iki eli kanlı diktatörün devrilmesi için çaba sarf ederlerdi.
Tam tersi… Her iki diktatörün arkasında durdular, duruyorlar…
Onların yıkılması halinde sandıktan çıkacak milli güçlerin iktidarından duydukları rahatsızlık dolayısıyla diktatoryal rejimleri gözlerimizin içine baka baka destekliyorlar.
Sonra da utanmadan-sıkılmadan kalkıp Türkiye’ye demokrasi üzerinden ayar vermeye çalışıyorlar.
Türkiye’de “evet”le birlikte diktatoryal bir rejimin inşa edileceği algısı üzerinden ülkemizi toplumsal düzeyde bölüp, parçalamaya ve içimizde bir çatışma atmosferi çıkartarak zayıflatmaya çalışıyorlar.
Sonuçta kendi emrine râm olan, zayıf ve güçsüz bir Türkiye olsun istiyorlar.
Avrupa’nın Türkiye düşmanı terör örgütlerine alenen arka çıkması yetmiyormuş gibi bizzat “hayır” cephesinin başını çekmesi, referandum sonrasında da AİHM’i adres göstererek bir kaos senaryosunu devreye almak istemesi ziyadesiyle düşündürücüdür.
Daha da düşündürücü olan ise, içerideki kimi unsurların Avrupa’nın bu oyununda birer figüran olarak kendilerini konumlandırmalarıdır.
17 Nisan’da Türkiye’nin ayak bağlarından kurtularak yükselişe geçeceğini bilen malum güçler, şimdi Türkiye’nin ayağını başkaca hilelerle çelmelemeye çalışıyorlar.
Kim ki sokağa çağrı yapıyorsa, kim ki Avrupa’nın AİHM gibi kurumlarından medet umuyorsa, biliniz ki onlar Avrupa’nın dümen suyunda hareket eden unsurlardır.