Reis’in farkı… Kadınlarımızın gücü…
Cumartesi günü Gaziantep’te AK Parti ilçe kadın kollarımızın kongresine katıldım. Aynı saatlerde Reis de Van’da konuşuyordu. Kongrede bir selamlama konuşması yaptım. “AK davamızın ak ve pak yürekli kadınları, başımızı her yerde dimdik tutan ak yürekli kadınlarımız, sizlerin emeğine paha biçilmez, Ak bayrağımızı zafer burçlarına taşıyanlarınız siz, size ne kadar teşekkür etsek azdır, o yüzden yaşınız ne olursa olsun her birinizin ellerinden hürmetle öpüyorum, hepinizi hürmetle selamlıyorum” diye
Cumartesi günü Gaziantep’te AK Parti ilçe kadın kollarımızın kongresine katıldım.
Aynı saatlerde Reis de Van’da konuşuyordu.
Kongrede bir selamlama konuşması yaptım.
“AK davamızın ak ve pak yürekli kadınları, başımızı her yerde dimdik tutan ak yürekli kadınlarımız, sizlerin emeğine paha biçilmez, Ak bayrağımızı zafer burçlarına taşıyanlarınız siz, size ne kadar teşekkür etsek azdır, o yüzden yaşınız ne olursa olsun her birinizin ellerinden hürmetle öpüyorum, hepinizi hürmetle selamlıyorum” diye başladığım konuşmamda çok önemli hususun altını çizdim: “Bugün bir görev değişimine tanıklık ediyoruz. Bilesiniz ki görevler ve makamlar gelip geçicidir, aslolan davamızdır bizim. Bilesiniz ki AK davamızın bir neferi olmak asıl şereflerin en büyüğüdür.”
Reis’in kendisini de nefer olarak ilan ettiği Van’daki konuşmasını sonradan dinlediğimde bu konunun ehemmiyetini vurgulamak gerektiğine kani oldum.
Dava öncelikli bir siyasi hareket olarak başlayan AK Parti en başından itibaren Reis’in ağzından hep dava öncelikli olarak tarif edildi.
“Aslolan davamızdır, biz bu kutlu davanın birer neferleriyiz” dedi hep.
Bizim için parti bir araçtan ibaretti.
AK Parti’nin partilerden bir parti olmadığı, hatta sadece bir parti olmadığı Reis’in ağzından defalarca söylendi.
İdealleri olan bir hareketin taşıyıcı aparatı olarak kurulan AK Parti’nin partilerden bir parti olarak görülmesi kurucu değerlere ihanetin öteki adı olur.
Böyle baktığınız zaman davanızın önderi bile olsanız kendinizi nefer olarak görürsünüz.
Reis’in dava-nefer ilişkisi bağlamında söyledikleri bir kurucu değerler ve idealler doğrultusunda düşünüp hareket etmenin siyaseten bizi güçlü kılacağına yönelik önemli bir hatırlatmadır.
Dava öncelikli bu anlayış, nefer olmayı o yüzden şereflerin en büyüğü sayar.
Görev değişimi o yüzden bayram olarak görülür.
Çünkü görevimizle ve makamımızla alakalı bir şeref veya değer anlayışına sahip değiliz.
Kendini partideki görevinden veya makamından dolayı en şerefli ve en değerli görenler bilesiniz ki Reis’in çerçeveleyip her seferinde altını önemle çizdiği dava şuurundan da, kurucu ideallerimizden de nasipsizdirler.
O yüzdendir ki görevleri ve makamları gittiğinde kendilerini hiç gibi görürler.
Düne kadar herkesi nefer gibi görüp üstenci bir dille hükümranlık kuranlar, gerçekte kurucu ideallerimize değil siyasi kişisel gelecekleri için sadece Reis’e sadakat temelinde nutuk atanlar, kendilerine görev veya makam verilmediğinde bir nefer olmanın şerefiyle herkesten çok çalışacaklarına başlarlar maraza çıkartmaya, fitne üretmeye.
Kendini davasından büyük görenler, kendilerini her dem ve her koşulda komutan ve herkesi de yalnızca nefer olarak görenler bilesiniz ki AK Partimize ve siyasi hareketimize zarar verirler.
Birileri istiyor ki hiç makamsız, hiç unvansız, hiç sıfatsız kalmasınlar.
Bir ömür boyu milletvekili, bakan, belediye başkanı, il ve ilçe başkanı vs olarak kalsınlar.
Bir koltuk gittiğinde diğer bir koltuk mutlaka kendileri için hazır olmalı.
Öteki türlüsü nefislerine ağır geliyor nedense.
Çünkü nefisleri unvansız, makamsız ve sıfatsız yaşamayı hiçlik olarak görüyor.
O yüzden başlıyorlar maraza çıkartmaya.
Bilesiniz ki davasını nefsinden aziz bilenler için görev ve makamlar birer geçici araçtan ibarettir.
Kendini davasının neferi olarak görenler en yüksek katlarda bulunduklarında mütevazı olurlar, o katlardan indiklerinde de teşkilatlarının emrinde olurlar. Milletinin arasında olurlar. Kimseden görev beklemezler. Zaten davayı kendi davası olarak bildikleri için kendilerini her koşulda bir nefer olarak konumlandırırlar.
“Benim gibi birimin kıymeti nasıl bilinmez, bana nasıl görev ve makam verilmez!” kibriyle konuşup durmazlar, gerekirse o yaşında bile genç bir insanla birlikte afiş asmaktan, gece gündüz koşuşturmaktan geri durmazlar.
Görev ve makam kapmak için eğilip bükülmezler. Gönül kırgınlıkları gösterip beni tekrar bir yerlere taşıyın demeyi ilke ve erdem bahsinde onursuzluk olarak telakki ederler.
Bir görevde iseler onu asla beğenmemezlik etmezler.
Her görev değerlidir ve dahi gereklidir.
“Bana bunu mu layık gördünüz?” demeyi zul addederler. En önemlisi bunu aklının ucundan dahi geçirmezler.
O yüzden dava şuuru çok önemli.
Nefer anlayışı çok önemli.
Kendini büyük görenler kaybederler.
Kaybettirirler.
Ne çektiysek onlardan çektik.
Görevlerinden, unvanlarından ve makamlarından dolayı büyük görenlerden çektik.
O yüzden diyorum ki o tür insanlara asla görev, unvan ve makam vermemek gerek.
Kendileriyle birlikte her şeyi ifsad ediyorlar.
AK Parti’mizin milletle olan bağını kopartıyorlar.
AK Parti’miz içinde kendi şahısları etrafında kifayetsiz muhterislerden ve siyasi ikbal peşinde olanlardan oluşan insanlar toplamaya çalışıyorlar.
Sosyal medyada öbeklenip o şahısların propagandasını yapıyorlar.
Davanın yıllardan beri yükünü omuzlarında samimiyetle bir nefer gibi taşıyanları da kendi varlıkları önünde engel gördükleri için itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar.
Üstelik bunu yapanların geçmişlerinde ne dava var, ne Reis var, ne de emek var.
Ama sureten Reisçilik yaparak kendileri için güç devşirmeye çalışıyorlar.
Makamları ve görevleri ellerinden alındığında Reisçilikleri bu kez Reis düşmanlığına dönüşüyor.
Sadakat, makamlarla sınanmaz.
Makamdakilerin sadakatine sadakat denmez.
Reisçilik de denmez.
Sadakat, makam olmadığında kendini belli eder.
Makam ve görev olmadığında bir nefer gibi hiç bir siyasi hesap kitap işine girmeden gece gündüz çalışan insanların sıfatıdır sadakat.
Herifçioğlu en yüksek makamda oturuyor, Reisçilikten ve Reis’e sadakattan bahsediyor.
Sadakatın o makamda ve görevde olmadığında artarak devam ediyorsa asıl anlamlıdır ve inandırıcıdır.
Sınanmamış sadakate sadakat demem ben.
Bazılarının makamda ve görevde iken söyledikleriyle olmadıklarında söyledikleri, dahası yapıp ettikleri sınanmamış sadıklarla yol yürümenin ayrıca yıkım getireceğine de delildir.
Gaziantep’te görev değişimi yapan başkanlarımızı o yüzden saygıyla alkışladım.
Hatta birisinin konuşmasını dinlerken gözyaşlarımı tutamadım.
Kadınlarımızın değiştirici gücüne yürekten inanıyorum.
Kadınları küstüren partilerin geleceği olmaz.
Kadınlarımızın değiştirici ve belirleyici rolünü İstanbul’dan bilirim.
O kongre konuşmamda da değindim: Reis’i 1994’teki Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na taşıyanlar kadınlarımızdı. O tarihteki RP kadın kollarımızda canla başla, imanla ve aşkla çalışan kadınlarımızdı. Biliyorum çünkü o tarihte Reis’le il teşkilatında beraberdim. Rahmetli Bahri Zengin ağabeyimizi bu vesileyle anmalıyım. Kadınlarımızı siyasetin aktörüne dönüştüren fikri-siyasi mimarlarımızın başında geliyordu.
O yüzden bir ricam var benim: Lütfen görevi devralan yeni başkanlarımız kıymet bilme konusunda ziyadesiyle titiz davransınlar.
Ak davamıza ve partimize gönülden emek veren herkesi baş tacı etsinler. Onları teşkilatın içinde itibarlı ve fonksiyonel işlerde tutsunlar.
Hiç kimse kendini dışlanmış hissetmemeli.
Küsenleri ve güvenil olanları derleyip toparlamak görevde olan başkanlarımıza düşer.
Başkanlarımız kendilerinin de nefer olduklarını unutmayan bir dava şuuruyla hareket ederlerse düştüğümüz yerden eskisinden daha güçlü kalkacağımıza yürekten inanıyorum.
Dava şuurunu nefer bilinciyle her şeyden üstün tutan herkese yeni dönemde çok büyük iş düşüyor.
Küstürmek haram, küsmek ise caiz değil.
Reis’in topladığını dağıtanlardan olmamalıyız.
Ona-buna kızıp kendini geri çekenlerden, hatta intikam almak için yanlış yollara sapanlardan da olmamalıyız.
Birimiz yoksak ötekimiz eksiktir.
Birbirimizle tamız ve dahi birbirimizle değerliyiz.