1000 Yeşilay
İlkokul yıllarımda ilk okuduğum çocuk dergilerinden biri de Mavi Kırlangıç'tı. Dolu muhtevası, cazip kapak ve mizanpajıyla biz çocukları kendisine çeken ve celbeden...
İlkokul yıllarımda ilk okuduğum çocuk dergilerinden biri de Mavi Kırlangıç'tı. Dolu muhtevası, cazip kapak ve mizanpajıyla biz çocukları kendisine çeken ve celbeden dergilerdendi. İlk okuma alışkanlıklarını bu tür rengarenk dergilerden alıyorduk. Sonra yaşımız biraz ilerleyince bu sefer Yeşilay Dergisi'ne ilgi duymaya başladık. Derginin işlediği konular dikkatimizi çekiyor, sayfalarını çevirerek haber, yorum ve diğer yazılarını merakla okuyorduk. Yeşilay, 1970'li yıllarda da Anadolu'da çok faaldi. Okullarda Mart ayında “Yeşilay Haftası” kutlanır, içki, sigara ve uyuşturucunun zararlarını, arkadaşlarımızla birlikte büyüklerimizden öğrenirdik. O hafta içinde yarışmalar düzenlenir, konuşmalar yapılır ve oyunlar sahnelenirdi. Tabi sadece bu kadar değil. Yeşilay dergisi büyüklere hitap eden bir dergi olarak Türkiye'nin dört bir yanına yayılır ve okunurken, çocuklar için hazırlanan Mavi Kırlangıç dergisini de biz küçükler büyük bir merak ve heyecan içinde bekler dururduk.
Aradan yıllar geçti. Siirt'ten İstanbul'a gelip gazeteciliğe başladığımda ilk uğradığım mekânlardan biri, Cağaloğlu'ndaki Yeşilay İşhanı ve bu handaki Yeşilay Genel Merkezi'ydi. Aynı handaki Türk Edebiyatı Cemiyeti de sıkça ziyaret ettiğim kuruluşlarımızdandı. Buradaki “Çarşamba Sohbetleri”ne devam ediyorduk. Sonra bu handa çalışmak nasip oldu. Bugün iftihar ettiğimiz ilk büyük yerli kaynak İslâm Ansiklopedisi'nde 1982'de çalışmaya başladım. Yeşilay ile başlayan gönül yakınlığım komşulukla pekişti. Yeşilay'ın rahmetli eski başkanı Selahattin Kaptanağası'nı sık sık ziyaret ediyor, sohbetlerinden istifade ediyordum. Basını yakından takip ediyor, iyi bir arşiv kuruyordu. Koca müessesenin çalışanları birkaç kişiden ibaretti. Yeşilay, daha sonra çok büyüdü. Hükümetimiz, bilhassa Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan bu hayırlı müesseseye sahip çıktı. Şimdi İstanbul'un en mutena köşelerinden biri olan Sepetçiler Kasrı'nda zengin ve yetişmiş çok iyi bir kadro ile hizmet veriyor.
Yeşilay, ilk yerli ve milli müesseselerimizdendir. Kuruluş hikâyesi de ilgi çekici ve ibret vericidir. 1920'de İngiliz işgal güçlerinin İstanbul Limanı'na gemilerde getirdiği binlerce kasa alkollü içkiyi gençlerimize bedava dağıtıp onları zehirlemesine, işgale karşı direnişi kırarak hürriyetlerini ve şereflerini ellerinden almak istemelerine karşı alkollü içkilerle mücadele amacıyla devrin Şeyhülislam'ı İbrahim Haydarizâde'nin himayesinde Dr. Mazhar Osman Uzman ve arkadaşları tarafından padişahın izniyle 5 Mart 1920 tarihinde İstanbul'da “Hilal-i Ahdar” adıyla kuruldu. Bu cemiyetin ismi, daha sonra önce “Yeşil Hilâl”, ardınan “Yeşilay” olarak değiştirildi. 1934 yılında Yeşilay'a “kamuya yararlı dernek statüsü” verildi. Alkolden sonra sigara, uyuşturucu, kumar, fuhuş ve yakın tarihte de teknoloji bağımlılığı ile mücadeleler, Yeşilay'ın mücadele alanına dahil oldu. Yeşilay, giderek genişleyen, hizmet ağı büyüyen bir kurum. Toplumumuzu, bilhassa gençliğimizi tehlikeli alışkanlıklardan uzaklaştırmak için gece gündüz canla başla çalışan ve bunda da başarı kazanan hayırlı bir kadro işbaşında. Ama bu yazıda Yeşilay'ın devâsâ hizmetlerinden ziyade 1000. sayısını idrak eden Yeşilay Dergisi'nden bahsetmek istiyorum.
Türkiye'nin en köklü dergisi Yeşilay'ın bin sayı çıkabilmesi çok önemli. Ne yazık ki ülkemizde dergilerin ömrü çok uzun olmuyor. Bugün 50 yıl ve üzerinde hâlâ neşriyatına devam eden dergilerin sayısı, bir kaçı geçmez. Dolayısıyla bir derginin okuyucularının önüne 1000'inci kez çıkması büyük bir başarıdır, hatta zor ulaşılır bir zaferdir. Hazırlanan “Mayıs Özel Sayısı” âdeta bir kitap olmuş. Tam 246 sayfa. Yeşil bir ağacın, çiçeklerle bezeli kapağındaki yazı da çok hoş: “Bin Yaşa Yeşilay”. Bunu ben, “Sen bin yıl yaşa Yeşilay!” diye de ifade etmek isterim. Derginin muhtevası da, tekniği de mükemmel.
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, başyazıda her zaman vurguladığı gibi kültürel meselelerden, geçmişte dayatılan yaşama biçiminden halkımızın buna direnişinden bahsediyor. Çok mühim mesajlar var, okuyalım:
“Toplumumuzun, özellikle de gençlerimizin beden ve ruh sağlığını koruyacak önlemleri almadan, geleceğimize güvenle bakamayız. Bunun yolu, sinemadan müziğe kadar her alanda kendi tarihimize kendi kültürümüze, kendi medeniyet değerlerimize sahip çıkmaktan geçiyor. Ne var ki ülkemizde bir dönem, tam tersi yönde hareket edilmiş; kendi kültürümüz bir kenara itilmiştir. Üzerindeki kıyafetinden dinlediği müziğe kadar milletimizin hayat biçimini kökten değiştirmeye yönelikbir proje uygulanmıştır. Bu çerçevede, ülkemizde bir dönem çekilen tüm filmler ve diziler, yazılan edebî eserler, medya başta olmak üzere tüm propaganda mecraları, her türlü kötü alışkanlığı âdeta teşvik eden mesajlarla donatılmıştır. Bu projenin kısmen başarıya ulaştığı toplum kesimleri bulunmakla birlikte milletimizin kahir ekserieti kendi kültürünü, tarihini değerlerini muhafaza etmeyi sürdürmüştür.”