Bilgin’ce Bakış
Sessiz sedasız bir şekilde çok değerli eserler veren mütevazı ve çelebi yazarlarımız arasında İsmail Bilgin de vardır. Tanışıklığımız eskilere...
Sessiz sedasız bir şekilde çok değerli eserler veren mütevazı ve çelebi yazarlarımız arasında İsmail Bilgin de vardır. Tanışıklığımız eskilere dayanır. Yıllar önce Sanatalemi.net sitesini yönetirken köşeyazarlığı teklif ettiğim ilk yazarlar arasında İsmail Bilgin de vardı. Beni kırmamış ve “Gülnihal'e Mektuplar” başlığıyla duygu yüklü çok güzel denemeler yazmıştı. Metinler çok okundu, sevildi. Bu mektupların kitaplaşmasını hep istedim, bekledim, nasip bugüneymiş. Şükürler olsun ki eser, Leylâ'dan Mevlâ'ya Gülnihal'e Mektuplar adıyla Mihrabad Yayınları'ndan çıktı. Yazarımız, ön söz'de şöyle diyor:
“Gülnihal'e Mektuplar kendi kendimle boğuşmamın neticesinde yazıldı. İç çekişmelerimin, ümitlerimin, korkularımın, beşeri sevda ile ilahi sevda arasındaki farkı anlamaya çalışmak, bana bu mektupları yazdırdı. Bu mektuplar bir hayal sevgilinindi. Zaman içerisinde demlenerek kağıtlara döküldü. Aslında başkaları ile paylaşılma düşüncesi yoktu. Dostların dediği gibi ortak duygulara, hâllere sahiplerin tercümanı olma niyazıyla, mektupların bütün nihanı kaldırılıp aşikâre edildi. Günümüzde iletişim imkânlarının gelişmesiyle artık mektup yazma geleneği kayboldu. Eski bir geleneği, hayal sevgiliye yazılan mektuplarla en azından hatırlatmada bir katkım olsun istedim. Mektuplarda düşünmek, aramak ve bulmak için bir kıvılcım oluşturması, ortak duyguların nice gönül gözüyle, gören gözlerle kırk mektubun harflerden inşa edilen satırlarının okunması temennisiyle… Ve gönülden, gönül gözü ile görüp gönül kalemi ile mektup yazan, aynı zamanda yazılanlardan olursunuz inşallah.”
Eserin arka kapak yazısı, kitabın özünü yansıtırken 15 Temmuz Destanı'nı yazan aziz milletimizin çelikleşen moral gücünü de ortaya koyuyor. Okuyalım: “Gülnihal, bu topraklar için söylenecek nice sevda türkülerimiz var. Her ne kadar hayallerimiz mayınlanmaya çalışılsa da. Söylenecek çok türkümüz var dilimizde ve gönlümüzde. Bu topraklar için nice hülyalarımız var. Yurt denen toprakların kılıç ile kazanıldığını ancak dalalet ile yüceldiğini ilim ve teknik ile yükseldiğini, dua ile bereketlendiğini de iyi biliriz. Kalem ve kâğıdı değerli biliriz. Bu yüzden bizim nazarımızda kalem, kılıçtan keskindir. Bir de öfkemiz keskindir... Öfkemiz de kendi şahsımızdan nefsimizden dolayı değildir. Kendi öfkemiz kör bir bıçak misâlidir. Kesmez. Bu kadere teslim olup kader karşısında boynumuzun kıldan ince olduğuna delâlettir. Bunu bilmezler de her daim öfkemizi denemeye kalkarlar. Usanmazlar...”
Köküne, değerlerine ve ecdadına bağlı olan Bilgin, 1964 yılında Gelibolu İlçesi'nin Evreşe Bucağında doğdu. İlkokul ve ortaokulu Evreşe'de, liseyi ise Gelibolu'da bitirdi. 1984 yılında İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği bölümünden 1988 yılında mezun oldu. Fakülteye devam ederken, iki sene süreyle Türkiye Çocuk dergisinde çalıştı. Daha sonra, mezun olduğu üniversiteye asistan olarak girdi. 1993 yılında yüksek lisansını, 1999 yılında doktorasını tamamlayarak jeoloji doktoru unvanını aldı. 2000 yılında, akademik hayatını sürdürdüğü İstanbul Üniversitesi'nden ayrıldı. Hâlen bir kamu kurumunda çalışıyor. Yayınlanmış makaleleri bulunan yazarın, edebî faaliyetlerinin yanı sıra ilmî çalışmaları da sürüyor. Ömer Seyfeddin Hikâye Yarışması'nda birinci seçildi, ESKADER'den ödül aldı.
Şuur aşılayan Bilgin, çocuklar için çok güzel kitaplar yazdı. Onların vatan, bayrak, millet ve ezan sevgisiyle yetişmeleri için gayret gösterdi. “Devlet Ebed Müddet”i Osmanlılar Geliyor İlk Diriliş adıyla kaleme aldı. Çanakkale Destanı, Sarıkamış Beyaz Hüzün, Elveda Balkanlar, Çöl Kaplanı Fahrettin Paşa Medine Müdafaası diğer seçkin eserlerinden bazılarıdır. Bugünlerde Kuşçubaşı Eşref'in romanını kültür hayatımıza kazandırdı. Tam 568 sayfa. “Eşref Sencer Kuşçubaşı ya da namı diğer Kuşçubaşı Eşref... Sıkı bir savaşçı, iyi bir istihbaratçı, dünya tarihine gelmiş geçmiş en ünlü casuslarından...Ve tarihimizde hep merak edilen bir kurum: Teşkilat-ı Mahsusa...” Yazarımızın hizmetleri çok. ilk Türk hemşiresi Safiye Elbi'yi ortaya çıkaran, tanıtan ve hakkında eser yazan yine kendisidir.